Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Hasan Mostar
Kullanıcı
Kullanıcı



Mesaj Sayısı : 12
Localisation : YALOVA-MERKEZ
Kayıt tarihi : 02/08/06

BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE! Empty
MesajKonu: BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE!   BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE! EmptySalı 3 Nis. - 1:14

BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE!
Hasan Mostar


hmostar@hotmail.com

Evin önünde,kara çimenlerin kapladığı geniş harmanlığın sayvanlığa yakın,bal tatlısı şuşica smokvanın cömert gölgeliğindeki divanda uzun yaz günlerinin ve gecelerinin ayrıcalıklarını,unutulmaz keyiflerini sıkça hatırlar!..

Yorgun bir günün ikindi sonrasında eve gelmiş vücuduna sinmiş terleri banyo yaparak attıktan sonra,yemeğin ardından iki saati aşkın bir uykuyla enerji toplayıp yorgunluğunu üstünden atmış,büyük çaydanlıkla küçük kardeşi Zelüşka’nın demlediği keyif çayını bir yandan yudumlarken, diğer taraftan okuduğu kitabı bitirmek niyetiyle zihin usaresi mürekkeple somutlaşan satırlar arası metafizik ürpertilerin derinliğine dalıp gitmişti!..

Hep yaptığı gibi,okumaya başlamadan önce,kitabın ön ve arka kapaklarına,yazarın adını okuyup gözden geçirdikten sonra , okunup bitirilmesi gereken kaç sayfanın kaldığını,şöyle el çabukluğuyla hesap ediyor ve dalıp gitmese eğer, yüz sayfa kadar kalmış olan kitabı bitirip yanıbaşında duran yenisine başlayabileceğini düşündü!..

Ancak, içinden bir yol bulup derinlerde gezinmek de onun huyuydu!.. “Bir kitabı üç günden fazla elinde tutandan ne köy olur ne de kasaba, bir haftayı aşarsa şayet , o kişiyi yanınızdan kovun gitsin” diyen Avdiç Ahmet Dedoyu anımsadı!.. “Dört gündür elimde bu kitap” dedi içinden ürpererek!

Kızkardeşi Zelüşka yanına gelip durmuştu! Okuduğu kitaba öylesine dalıp gitmişti ki Enîs Husagiç , kardeşini ayıksama mıştı bile!. Zelüşka, bir süre durdu,gözlerini kitaptan alıp kendisiyle ilgilenmesini bekledi.. “Brate” dedi sonra, “A ko mene us trazi mayka ja sam kod Râbe! Jesili çuo me?”

Zelüşka , komşuları Avdiç Alija’nın kızı Râba’yla pek sıkı-fıkı arkadaştılar! Ayaklarını sürüyerek giderken gözlerini ağabisinden ayıramıyordu. Kendisine hiçbir tepki göstermeyen Enîs’i kendine getirmesi gerektiğine inanarak, “Brate çuo si mene jel de?”diyerek tekrar seslenmişti! “Joş do malo çe doç majka nam; pitaçe te zame; znaş jel de ce sam ja?”

Husagiç Enîs, her halinden belli ki, bilinç altından cevap vermek zorunluluğuyla sadece, “hıhıh” diyerek tepki gösterdi. Zeluşka bunu yeterli bulmamıştı , geri dönerek Enîs’e iyice yanaşıp omzundan tuttu!.

“Brate jesi li me çuo?” diyerek efsunlu halinden alıp uyandırdı!. “Malo prije Ahmo mi reçe, sad mi doce naum, Şuçrija Sirotiç umro!.”

Enîs’in top sağır hali birden yok oldu,başını kitaptan kaldırdı!..Kardeşinin gözlerinin içine bakarken şuşica smokvanın koyu gölgesi genişledikçe genişlemiş,dünyayı gecenin kara çarşafıyla kaplamıştı adeta!.

-“Znam brate, ti si njega a on je tebe trazio vazda; mnogo s te se volili” dedi Zeluşka, “Mi s mo jako çuli a ima tri dana ovo kako je bilo! Kaymakam yardımcısı Ceyda hanım onu himayesine almıştı ; defnini de o yaptırtmış!”

Bir çağırışım, bir imge , bir tek sözcük kimi zaman, bir cümle, her hangi bir olayın küçük bir karesi ,bir sahnenin küçük bir figürü alır sürüklerdi onu sınırsız düşlerin doyumsuzluğuna.

-“Sine, klano si yel de?” dedi annesi arkadan!
-“Yesam ,klano sam” dedi botlarının uzun bağlarını sıkılaştırırken evin önündeki geniş yaslı taşın/ploçanın üstünde çömeldiği yerden.
-“Aslında işbaşı saatinde, çoğu kez de kasabada otobüs durağındayken sabah ezanı okunuyor, şimdi biraz erken oluyor ama neyse” dedi annesine sol botunun bağcığını bağlarken. “Eto sad sam ti putnik” dedi belli belirsiz , ardından ayaklarını hafifçe yere vurarak yol yürümeğe hazır olduğunu ihsas etti!.

Annesi suskundu o an , bir şey düşünüyor gibiydi.
-“Mayko hay eydovale” dedi hafifçe şöyle döndü Hate Hanıma baktı!.Güçlü ve uzun adımlarla ana caddeye süratle ilerledi.Sokak lambalarının sarımtrak ışığı yerdeki karlarla buluşunca bir şavk ırganması oluşturuyordu,yer yer yeşil ve beyaz dar alanda!..

Hate Hanım, oğlunun arkasından ağır ağır adımlarla ışık çizgisine kadar yürürken içli,hafif bir sesle,cehren Ayet’el-Kürsiyi okuyordu,dolu dolu, Bjelobrdo kadar bir yürekti bu, anne gibi,cennet sere serpeydi ayakları altında!.Işığın iyice ölgünleşip karanlık çizginin başladığı noktaya geldiğin de, oğlu karanlığın içine girip gözden kaybolacağı an,Hate Hanımın sesinde şefkat kanatlanmıştı!.

-“Svaki dan po mraku iziceş po mraku doceş sine!” dedi!. “Danas prije mraka da si doşao!” Emreden, yalvaran bir ses tınısı sarmaş dolaş olmuştu bu , duyar duymaz durup geriye baktı,silüetinin göründüğü karanlık kesitten üç adım geri gelerek annesi ile göz göze geldi!..Sükûtun derin tebessümü yüzünde yürek olmuştu:
- “Vjeruj mi se doçu majko,makar kad os tane jedan saat do akşama”dedi!.

Nezahet ve iffet simgesi desenli bol şalvarıyla ,kendi el örgüsü kalın,nakışlı hırkasını iliklerken okyanusların kıskandığı gözlerini kırpmadan oğluna bakıyordu Hate Hanım!

-“Mayko,seni epeydir üzdüğümü şimdi anlıyorum” dedi oğlu!. “Hep geç gelmemin sebebi dava arkadaşlarımı yalnız bırakmamaktan kaynaklanıyor, biliyorsun yarın intihap olacakmış gibi çalışmak zorundayız ,Muhterem Hocamızın emri böyle! Var olmak için,büyümek için,dimdik durmak için,zilletten kurtulmak için,canımızla,malımızla,var gücümüzle çalışmakla emrolunduk! Ahmet Avdiç Dedo ne derse biz onu yapmakla mükellefiz!”

Annesi gerekçelerini onaylamayan bir ihsasla,serzeniş imleyen bir sesle, “uvijek”dedi!..Oğlu tatlıca,kahkahaya yakın güldü, bir şey söylemeye hazırlanırken Hate Hanım, “İdi vişe; za kasni çeş! Put ti je dug,zimaje,vreme studeno” dedi!

Sakın ola ki, “Hate Hanım intihabtan ne anlar ki?” demeyin! Bu eski toprak Hanım Türkçe lisana bile vakıf değil ama, derin bir feraset sahibi olduğu kadar, sözlü kültürün tedrisinden geçip eğitim görmüştür!.Bir gün oğlu ona, “Huddam mı dediniz, o da ne?” diye sorduğun da,iri mavi gözlerine yeşilin tonu belirginleşerek derin gülmüştü:

-“Onca kitap okuyorsun , hiç mi rastlamadın?” demişti!Oğlu Enîs , Avdiç Ahmet Hoca Efendiye sormuş ve öğrenmişti! Oğlu karşısına dikilip hafif muzip tebessümle söyleyecekken, “Dur,ben açıklayayım ki, bildiğim ortaya çıksın!” demişti! Bu, mahallede konuşulmuş ve kısa bir sürede tüm köye yayılmıştı!.O günden sonra her zamankinden daha bir saygın bilge kimlikle toplum kesiminde yer almıştı Hate Hanım!.

Bağdat Caddesi’ne iner inmez geniş yol boyunca aralıklarla yanan lambaların ışıldattığı uzamdan gözü değdiği en son çizgiye dek baktı bir süre!..Bakışını karanlık çizgisinden öteye dikti bir devinim,bir im görmeğe çalıştı!..Uzak dağ köylerinden Çerkez Şerafettin ile Harun ve köylüsü Boşnak Adem Spahiç ile Ramiz Sabliç onun iş arkadaşlarıydı,onların geçiş saatinin dakikalarıydı şu an!.Kararını verdi, “Yok kimse görünürlerde” dedi içinden ve yürüdü!..

Gökyüzüne baktı Çatoviç Smajo’nun eve sapan yolun kenarındaki tatlı eğimli yolu gölgeleyen dağ gibi incir öbeğine geldiğinde!.. Bir karış kadar kalınlıkta yağan karların yumuşayıp sulu sepken haldeyken ansızın sert ve dondurucu havanın bindirmesi üzerine adeta cam kırığı bir görüntü arzediyordu!.. Gece, donmuş zemine bir de kuru kar sepelemişti!.Keskin bir rüzgar esiyordu bıçak gibi , bu kuru karları savuruyordu!.

Botlarının altında buz kalıbına dönmüş karlar şangırdayan cam sesini çağrıştırıyordu !.Küçük su birikintileri buzdan cama dönüşmüştü , ışıl ışıl!.. “Hava kurşun gibi ağır” dedi kendi kendine!..Dikkatle bakılınca uzayın derinliklerinde yıldızlar ölgün göz kırpıp hayyy hakk diye ünlüyordu!..

Günün doğmasına iki saat kala gecenin en koyu karanlığında kasabaya uzanan yaklaşık bir saatlik yolu katetmek üzere adımlarını açtıkça hızlanıyordu! Nefti , miflonlu parkasının fermuarını çenesinin altına kadar kapadı,sağ elini cebe soktu!.

Dün bu vakitlere yakın bir zamandan beri hep zihninde yer aldığı gibi gece boyunca hep rüyasına da girmişti!.Derin ve acılı bir iç çekti!. “Donarak ölür nihayetinde” dedi kendi kendine!.. “Hikmetinden sual olmaz Allah’ım ,ama o deli değil kesinlikle senin velî kullarından biridir, ben artık böyle inanıyorum!” diyerek kendi kendisiyle konuştu!.

Yaşını düşündü bir süre, kaç yaşlarındaydı çıkaramadı.. Kesin tarih ile konuşmak ve kaç yaşında olduğunu bulmak en az şimdilik mümkün değil! Ve belki de hiç mümkün değildi!. Yaşam çizgisinde sayısızca silik ve erimiş noktaların pek hükmü yok gibi ama yine yaşam çizgisinde çok kalın ve bitimine dek sahibiyle birliktedirler ve erimeye yüz tutmuş, silikleşmeye dönük hayati noktaları da küllenmiş yerlerinden alıp bir döneme ışık tutar,milât olurlar!.

Ağustos ortalarıydı ve hava bunaltıcı ve yakıcıydı!.Bir de öfkeliydi, hem de şaşkındı 1970’li yılların son eşiğinde, böyle bir yaz mevsimiydi işte!..Göğsünün yarısı açık ve bir bütün tere bulanmıştı!.Uzun boyu ve yapılı fiziği son derece alımlıydı, çok yakışıklıydı da! Çok güzel,dırahşan bir siması vardı!Tahminen kırka merdiven dayamış belki kırklı yaşların başındaydı!.. Üç ton tahılı nerdeyse tümünü tek başına Hammer Harman makinasının buğday akarından alıp traktör romörküne yüklemişti!.Uzun ve pazulu kalın elini öfkeyle uzatarak:

-“Vi Neslanoviçi pleçkalci ; zloçari!”demişti!.İki eliyle başından aşağı geçirerek, “Bu terin hesabını Hakk Teala’nın huzunda , mahşer günü ödeyemeyeceksiniz,hak yiyicileri, soysuz adamlar!.”

Neslanoviç Rasim,ona hitap edilmiyor muş gibi duymazdan geliyor,eli gereksizce birinden ötekine devinerek nesnelere uzatıp uğraş içinde gösteriyordu kendini!. Ağır sözlerin muhatabı kendisi olduğunu çevredeki evladı ıyaline ve işçilerine sert buyruklarla onları adeta dağıtarak duymalarını, ilgilenmelerini önlemeğe çabalıyan bir deve kuşu mantığı sergiliyordu!.

Hammer Harman Makinası’nın sahibi Novipazaroviç Fadıl bey mavi ford traktorü stop ettirince Şuçriya Sirotiç’in sesi harmanlığa bomba gibi düşmüştü!.Neslanoviç Rasim hiddetle ayağa kalktı,elindeki boş hararı yere attı! O’na doğru hışımla bir iki adım yürüdü, “Baş belası deli git!” dedi!.Bu hareket gözdağıydı!..

Şuçrija Sirotiç tınmadan,sözünü budaktan sakınmadan çok ötelerden yenmiş olan hakkını dile getirip şimdi bir kez daha yediklerini,kendisine deli denilebileceği ama asla aptal ve hakk yiyici,hain denilemiyeceği,şu kadar yüz lirasını bir gün gırtlağını sıkıp alacağını, sabrını taşırmamasını söylerken, Neslanoviç yelkenlerini suya indirmişti!.

Sevgi peçesine bürünmüş bir istihzayla Şuçrija Sirotiç’i yatıştırma taktiklerine geçti. “Haklısın” dedi, “ama ben sana olan borcumu inkar etmiyorum ki, ödeyeceğim diyorum, fakat olunca,şimdi tek kaymam yok,inan bana, sonra gel!.”

-“İdi otole nesreço,edepsiz adam,şu suratına bakın hele ne de pişkin utanmaz,kendi necasetini yiyen iblis!.İşin çok acele olduğunu,harman makinasının ekin yığınlarına yanaştığını, acilen bir işçiye ihtiyaç duyduğunu bana dört saat önce gelip yalvarırken ne kadar istiyorsan veririm demiştin!.Ne kadar istiyorsun değil,ben on beş kayma alırım başka türlü harmanda çalışmam dediğim de cebinden bir tomar para çıkartıp göstermiş ve terimiz kurumadan diğer borçlarını da ödeyeceğini söyleyen sen değil misin nesreço?Şimdi de yok diyor,kendi necasetini yiyor,sonra gelmemi söylüyorsun!.Tamı tamına iki yüz yirmi beş liramı yedin bugüne dek ve hep o soysuz tavrını sergiledin!.”

Derin acılı bir iç çekti,sol eli sert soğuta uyuşmuş olduğunu fark edince sağ elini cebinden alıp sol elini parkanın cebine sokmuştu!. İçinden sürekli büyüyen bir göl var gibiydi,bu göle bir göktaşı düşmüş ve sular dairevî dalgalarla ufka dek dalgalanarak hızla açılıyordu!.

Draçalar’da bir çakal pavladı,ardından koro halinde sesleri duyuldu , iletişim sağlıyorlardı sanki!.Niye olmasın ki? Ledenica Voda’nın şırıltısı Şiroki Pijesak’tan duyuluyordu!. Yoruçko Brdo’nun zirvesine yakın , uzaktan gelen bir arabanın farları ışık demetini yansıttı, önce Subaşı’ya doğru ve birden bire Saraycık tarafına haleli bir çizgiyle tepenin her iki yanını aydınlattı!. Yoruçki Dolovina’daki piramidi andıran Pobleni Kamen’nin uçurumundan uzanan kavak kümesinin boşluğu ağzını açmış bir dev’i çağrıştırıyordu!.(DEVAMI AŞAĞIDA)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hasan Mostar
Kullanıcı
Kullanıcı



Mesaj Sayısı : 12
Localisation : YALOVA-MERKEZ
Kayıt tarihi : 02/08/06

BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE! Empty
MesajKonu: BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE   BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE! EmptySalı 3 Nis. - 1:16

“Neslanoviç ile kavga ettiğinde ben on yaşındaydım” dedi kendi kendine. “Şimdi yaşım yirmi beş,o tarihten bu yana on beş yıl geçmiş,buna göre nerden baksan onun yaşı elli beş civarındaydı demek ki!. O tarihte saçlarında tek beyaz tel bile yoktu,yüzü çizgisiz ve pürüzsüzken,şimdi saçlarının yarısından çok fazlası ak ve yüzünde derin çizgiler,yorgun izler vardı!.”

Korku ile güven arasındaki yoldan ayrılmamalı!..Çakalların pavlaması iyi oldu!..Besim Demiroviç’in çomarı ırmak boyunda boğuk ve kalın sesiyle havlıyordu!.İnatçı çomar oradayken biraz daha hızlı mı alsa köyün şu çıkışındaki son dönemeci? Canı sigara da çekti.Kendi kendine niye dedi?Her seferinde tüttürürken bu meredi birgün temelli terk edeceğim demek için mi? Elini parkasının iç cebine soktu, ıp-ılıktı Bafra’nın paketi!.Ronson çakmak huyuna uygun daha serindi!.

Kıyameti geciktirmeli, tufanların önü kesilmeli!.Yaşamın zaman akışında dün geride kalmaz çoğunluk olarak , dün bugüne sarkarak unutulmaz soluklarla bohçalanır yürek sarnıcında!.Evet dünün sabaha yakın sularını yaşadı bugünün sabaha yakın,tan yeri ağaracağı anlarda!.Dün gelip eşlik etti ona,karanlık yol boyunca yoldaşlığa katıldı!.

Kuzeybatı rüzgarı hafif sepeleyen karla birlikte yüzünde bir ustura hissiyle yüzünü sızlatarak yakıyordu!.Altınova’da Merkez Kıraathanesi’nin merdivenlerini çıkarken in-cin top oynuyor dedi kendi kendine!.Demiroviç Salko’nun Demir Doğrama ve Kaynak işletmesi ile Merkez Köftecisi’nin bitişik duran camları donuk,buğulu ve kapalı kapılarına ve ardından yolun karşısında da lastikçi Kırcalili Ali’nin dükkanına baktı!.Isınmış lastik,kızgın demir ve ızgara et kokularının birbirine karışan boğuculuğu başını döndürdü, soluğunu keser gibi oldu,yaz mevsiminin bunaltıcı sıcaklarını özledi bir an yinede!.

Bildik bileli mahal hep aynı, dikili ve yatay olan her şey yerindeydi ama yaşam deviniminden bir im, kımıldanan, hareket eden,soluk alıp veren bir canlı yoktu şu an! Öyle ki,zemheri geceler kadar kımıltısız ve ürpertici!..Olabildiğince her şey sekerat halinde sanki!.Ağızından çıkan buğu, burnundan gelen nefes buza dönüştürüyordu!. Çoktandır böylesine öfkeli görünmemişti kış!

Merkez Kıraathanesi’nin iki cephesi camlı ; dışarıdan akseden ışık içerisini rahatlıkla gösteriyordu!.Elleri parkanın cebindeyken giriş kapısının camına alnını değecek kadar yaklaşarak içeriye baktı!.Bosovljak Alija’ydı her halde içi kömür dolu yanan sobanın kızıl ışıklarının aydınlattığı kanepede battaniyelere sarınıp uyuyan, Rodoplu Mehmet ile işletiyordu burasını!.Bosovlyak değil gibi dedi sonra kendi kendine,yarı açıkta kalan başın zeytin karası saçları olan Rodoplu Mehmet’e benziyordu!.

Kapı koluna el attı,kapı açılmayınca biraz daha kuvvetlice açmaya çalıştı,ama açamadı yine!.Daha fazla ısrar etmedi,kapı kilitliydi!.. Foça Berberi’nin arkasına geçip köşeye büzüldü , içine , kendi içine girerek ısınmaya çalışırken bir de sigara yaktı!.Bir çınarın muhteşem görüntüsüne bakmak yetmez, sırtınızı gövdesine dayayıp gölgesinde oturmak ve gür öz suyundan içip kanmak gerek!.

Yaşama en kuvvetli bir im olarak Karamürsel yönünden boş dev gibi bir kamyonun buz gibi havayı tok sesiyle doldurarak gelirken fark etti!.Kamyon ağır seyrediyordu!.Kısa devre lambalarına kendine gittikçe yaklaşan hızla gözlerini mıhlayarak seyre daldı!.

Saniyeler kimi an yıllara tekabül ederken,sıkça da yıllar göz açıp kapayıncaya dek akıp geçiyor.Kamyon,Deniz Er Eğitim Alayı’nın İkinci Kapısı’nı geçmiş, Kaytasdere Karadenizliler Mahallesi yol sapağına gelmek üzereyken dalıp gittiği kısa sürede,ruhuna ,hem tanıdığı ama metafizik ürperti veren imkansızlığın sayhasıyla Altınova’nın en işlek ve büyük şehirlerin merkezî meydanına çıkan ana caddesi kadar geniş olan Cumhuriyet Caddesi’nin şehirlerarası otobana bitiştiği köşede Dadaş Resül’ün Kırathanesi’yle Dadaş Eder Bakkaliyesi’nin tam önünde kopan muzika sesi ve bir adam gökten karla birlikte iner gibi peydahlandı!.

Kamyonu unutmuştu Enis Husagiç! “Bu O” dedi içinden çığlığa benzer bir duyguyla!.Nasıl olur? Ne işi var bu mevsimde ve bu vakitte, bu saatte? Böylesi buz kesen bir gecenin tanyeri sularında ve bu kıyamette ,ne işi vardı? Bu O” dedi söylenerek, “Ama böyle deli de olmaz ki!”

Topuklarına dek uzanan açık siyah,mavi ve beyaz genişçe çizgili alt picaması , üzerinde kestane renginde kalın pamuklu fanilasının üç yaka düğmesi açık,üzerinde başka bir şeyi olmadığını görünce içi allak bullak oldu iyice,korktu,ürperdi,içi sancıdı,yüreği sızladı Enîs Husagiç’in!..36’lık muzikasını göğsüne doğru iyice çekip dayamış,sol eliyle hırsla ve coşkuyla oynatarak Sevdalinka çalıp ağır ağır ana caddeye çıkınca, melodinin ara kısmının ritmine uygun şekilde, zift karası asfalt zeminin tam ortasında dansa başladı; hını-gıt hını-gıt , hı, hı, hını-gıt!..

Kamyonun ardı ardına ve durmaksızın uzun-kısa lambalarını yakarak üzerine serpilen ışıklarla esrarlı bir görüntü oluşmuştu!.Kamyonun kalın boru kornası da duyuldu!. Ama, Şuçrija Sirotiç asfalt ortasındaki dansı zerre bir tedirginlik göstermeden sürdürüyordu!.

Göğsünü patlatırcasına atan kalbine hakim olamadı, şaşkındı , idrak denilen hassa o an olması gereken yerde değildi!. Sığındığı Foça Berber’in köşesinden çıkıp üç dört adım yürürken, “O heyyüla kamyon şimdi altına alıp üzerinden mi geçecek?” diyerek sesli söylendi Enîs Husagiç!.

Düşündüğü gibi olmadı!.Kamyon sürücüsü iyice yavaşlayarak yaklaştı ; sol camı açmış başını dışarı çıkararak öfkeli ve şaşkın bir sesle bir iki bağırıp hiçbir tepki almayınca susmuştu ; başını salladı,şaşkınlık-korku tezahürü ile ellerini bir an havaya kaldırıp dua imleyerek, duracak kadar yavaşlamış olan kamyonu yavaşça asfaltın orta çizgisinin sol şeridine geçirirken muzika ile sevdalinka çalıp dans eden Şuçrija Sirotiç’e iyice bakıp ağır ağır geçip gitmişti!.

Enîs Husagiç, buz kesen havada içsel dengesini yitirmiş bir durumdayken beklediği dehşet anı gerçekleşmeyince rahatlayıp toparlanmış , kendine gelmişti!.Bilinci yerine gelmiş, ne yapacağını biliyordu artık!.

Basamakları hızla indi!..Şuçriya Sirotiç’in yanına iki solukta varır varmaz gönlüne girmenin gereğine inanıyordu! Mütebessim bir çehreyle hemen yanına durarak onun ayaklarının devinimine uydu, dansa başlamıştı!

Teşvik etmek amacıyla keskin ve coşkulu sesle, “Cessî momçe?” derdemez, Şuçriya Sirotiç; sağ omzuna eğik başını hafif kaldırıp oynattı,yumuk gözlerini yarı açıp esrik bakarken içli ve ağlamaklı bir sesle “milosniku Huu” diyerek karşılık verdi!..Cessî momçe! Milosniku huu,diyerek bir tempo tutturup danslarını hızlandırarak sürdürdüler!.Yaşamın sekerat hali birden bire baharın cıvıltılarına dönüşmüştü!.

Rodoplu Mehmet uyanmıştı..Merkez Kıraathanesi’nin kapısından elini onlara uzatarak yüksek sesle bir şeyler söylüyordu ama duyan yoktu!..Sonunda parmaklarını ağzına bitiştirip tiz ve keskin bir çoban ıslığıyla Enîs’in dikkatini sağladıktan sonra eliyle ihsas ederek gelmelerini istiyordu!.

Husagiç Enîs, Şuçrija Sirotiç’in boynuna sarılıp öptü ve kulağına , “Ben yoruldum” dedi gülerek!. O da aynı şekilde içli bir gülmeyle sarıldı, “Tamam” dedi, “Ben üstüme bir şeyler giyeyim,vapuru devirdim de, okulun bahçesinde yol kenarındaki çeşmenin yalağında buzu kırıp yıkandım,üşüdüm biraz!.”

-“Biraz mı? İyisin,hoşsun valla”dedi Enîs acılı, hüzünlü, ağlamaklı sesiyle!..Buzdan bir heykel gibiydi Enîs,söyleyecek bir söz bulamıyor, yüreği ve ruhunun derununda bir yanardağ gibi ateş püskürüyordu!..Sükût vadilerinde fırtınalar kopmuştu ve sadece Şuçrija Sirotiç’in söylediklerine kulak kesilmişti!..Bir yandan , mırıldanıyordu, “Biraz üşümüş!.”

Demiroviç Salko Usta’nın ana binanın müştemilatında malzeme çubuk demir ile hurdaların bulunduğu köhne dört duvarın en uçtaki bir köşesinde tahtalardan yapılmış bostan kulübelerindeki gibi bir kanepeye benzer yerde kalın bir meşin kocuk ve uzun paltoyla yatan Şuçriya Sirotiç, “Yıkanmak zorundaydım , insanlar arasında uğursuz cünüp gezemezdim, değil mi?” diyordu!.

Yürüdükçe adımlarını açıyor ve sıklaştırıyordu,buna rağmen yol bugüne dek hiç bu denli katedilmez gelmemişti!.Çatal sızıların hem adeti hem de şiddeti azalmıyor,çoğalıyordu yaşıyla birlikte!.Dünden bu yana yeni bir sancı kancasını takmıştı yüreğine!.Mazlum ve kimsesiz ama vakur,soylu bir sancıydı bu!

Buzdan duvarları delerek, arkada bıraktığı dönemeçten gelen bir motor sesiyle birlikte önüne ışık demetleri saçan, Hereke’ye çimentoya giden Ako Avdiç’in 41 AH 104 plakalı damperli kamyonun sesinden tanımıştı!…Kum ve çakıl , taş ocaklarında çalışan onlarca kamyonu köyün öbür başında Kusturic’lerin evlerine gelmeden ; Lipovina’dan seslerinden tanıyan ve bahse giren Smayo Çatoviç’i derin bir tebessümle anımsadı!..

Ako Avdiç , kamyonun sağındaki kapısını açıp, “Hajde vamo,jaşi Husagiçu”dedi!. Direksiyon başında oturan oğlu Namija’ya doğru kayarak yer açtı Enîs’e!. Namija Avdiç , babasıyla konuşa geldiği konuya ara verdiği yerden devam etti: “Artık rahat edecek ,O’na yer bulduk, sobası, odunu, kömürü de var , her gün üç öğün çorba,pilav yiyecek lokantada!.”

Ako Avdiç, “Hay huy içinde unutuyoruz” dedi; “nefsimizin kırkta biri O’nun, edinimlerimizle arasında perde yok , ap açık makbul bir ortağımızdır O ve O’nun gibileri!.Aksini düşünen ve iddia edenler,dazlak başlı hazinelerin ağzına düşmekten kurtulamıyacaklar, aygırın alafı kemirdiği gibi kemirileceklerdir, istifçilerin tadacakları bundan başkası değildir!.”
“Toprağı zaferandan ülkenin sekenesi” dedi Husagiç Enîs, “bir yürek vardı yüreğimin içinde, o koptu gitti.Kim bakar pembe şeftali tomurcuklarına,kim bakar elmaların taç yapraklarına, kim bakar Yeşilgözlü Dolovina’nın gözüne, sarışın perçemine,kim bakar garipler olmasa,sen olmasan,hüznümü,sancılarımı seninle birlikte seviyorum,dossst!”
]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BİR YÜREKTİ/R O YÜREĞİMİN İÇİNDE!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Edebiyat :: Anlatı-Hikâye-
Buraya geçin: