Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 -3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3-

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mustafa bîhaçlı
Profösyonel Kullanıcı
Profösyonel Kullanıcı
mustafa bîhaçlı


Mesaj Sayısı : 66
Yaş : 68
Localisation : YALOVA-AYAZMA
Kayıt tarihi : 02/08/06

-3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3- Empty
MesajKonu: -3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3-   -3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3- EmptyPerş. 22 Mart - 19:33

Mustafa Bîhaçlı

mbihacli@hotmail.com

VAR OLMANIN ve VAR KALMANIN ŞARTLARI (3)



Yer kürede olup biten,insana,insanlığa ilişkin (“genel çerçeve”)de her şey beni ilgilendiriyor, ama ( “Bosna i Herszegovina -Türkiye ekseni”) ise can evimden (“ özel çerçeve”)de ilgilendirir..



Unutmadan, kendime ilişkin olası afaki tahmin ve çağrışımları peşinen tavzih etme zarureti hissediyorum ki, Bosna i Hersegovina ile ilgili söyleyeceklerim “la yuhti ve la yusel” değil elbette..Ve mezkur vurgulamaya rağmen tüm bildiklerim habbeden fazla değil.



Nevi şahsına münhasır benî âdemden bir âdemim ve kendi zihin,bakış açılarımla “ teamüle aykırı” bir tarafımın olduğu bilinir ve hep söylenir..Bundan önce ki yazılarımı okuyup “olumlu değerlendirenler” in sayısı ile “anlamakta güçlük çektikleri”ni söyleyenler arasında son tanımdakilerin çoğunluğu teşkil etmesiyle epeyi mektuplar aldım.



Bu yazı olsun, bundan öncekiler olsun ve sonra yazmayı zihnimde tasarlayıp beynimde çimlendirdiğim yazılarımı da, salt gözü satırlardan değil, zihin ve bilgi anlama cehdiyle satırlardan ayırmadan okumayanlar bu metni anlayamayacakları ve tıpkı bundan önceki yazılara aldığım eleştirilerde olduğu gibi hem kendilerini umutsuzluk cenderesine atacaklar ve hem de benim onlara ayırdığım vaktimi heba edeceklerdir.



Beni anlamakta güçlük çektiğini söyleyenler, atalarından, dede ve babalarından miras aldıkları teamüllerinin eleştirilemeyeceğini zımnen bilinçaltlarında nas ; ilahî bir hüküm yerine koyduklarını da bu vesileyle açıklamış olmaktadırlar.



Bu ahvalleriyle beni teyit ediyorlar da haberleri yok. --Çok büyük ihtimal ki--, ben idrakinden yoksun ; (“ötekisi kendisi”),yani (“özne değil, nesne paradigma”)yı da dedelerine; (doğrusu: dedelerimize) de tarihin bir yerinde dikte ettirilmiş ve meşru, helâl olanı kendilerine haram kabul edip iman etmişler; doğal hukuk ve hukukun üstünlüğü ilkelerine mugayir (“ötekisi kendisi”) olmuş ve düşmanın yapamayacağı kötülüğü bizzat ve bilfiil bizler kendimize yapagelmişiz.



BUZ ÜSTÜNDE HINZIRA NAL, TOZ-TOPRAK İÇİNDE KARINCAYA PALAN VURANLAR.



Şimdi değil ama, ilk fırsatta , üslubunu yeni şeker yemiş izlenimi vermeye çalışan ,kendilerini buz üstünde hınzıra nal,toz,toprak üzerinde karıncaya palan vurabilecekleri kadar kurnaz ve ateşpâre-i zekâ sanıp misyonu avanak kaz adam güdücüsü şap adam ile şap adamların güdümünde ki (yazılarımla ezberlerine halel getirdiğim) ebleh adamlara münhasıran özel yazı ile cevap veremeye gayret edeceğim..



(Her hayırlı işte acele eder ama telaşe etmeyiz; vaktin, zamanın yetmezliğinden,--yada şöyle diyelim--- başımızı kaşıyacak kadar zamanımızın olmadığından salt müşteki olan saygıdeğer editörümüz Meliha Pihura değil, ömür sermayesinin çok kısa, yolun sarplığı yanı sıra çok uzun ve meşakatli olduğunun bilincinde olan beni âdemin halidir bu genelde.)Tekrar sadede gelirsek:



Mektuplarıyla ne denli fetişlerine sıdk-u sadakatle bağlı beyin hasarlı olduklarını açıklamaya çalışacağım. Ne ki bundan önceki dizilerde olduğu gibi bu yazıda onlara cevap niteliğindedir..Bu türün sayıları çok az ama şirretlikleri azim.



Lütfen, istirham ediyorum, kendi kendimizi üzüp küsmeyelim, ben bahse giriyorum ki özelde candan aziz “Bosna i Herszegovina -Türkiye ekseni”ne çok farklı bakıyor ve alışıla gelen teamülleri, körler sağırlar birbirini ağırlar deyimiyle tavsif ettiğim ezberleri bozuyorum..



Özellikle bir numaralı yazı ve pek tabiî ki ikinciyi de dikkatle okuyup az da olsa zihin ve ruhunda makes bulmayanların nasıl bir sapmanın yönelimini ve ezberlerini bozduğumu anlayamazlar.Hele atasından,dedesinden tevarüs ettikleri fetişlerini nas yerine koyup İslam amentü imanıyla sarılanlar ise sekte-i kalpten zıbarabilirler de, bu sebeple,kendileriyle yüzleşip hesaplaşmayı beceremeyenler, belki fakir-i pür taksiri hiç okumamaları evlâdır.



Bu yazı serisinin ilkinde; ayırmadan, hiç kayırmadan, önce kendimize iğneyi ; ardından Türklere ve Araplara çuvaldızı köküne kadar batırmaya hakkımız olsun demiştik.



Daha ikinci yazının yayımlanmasının ardından hemen ezberleri bozulan (“salt kendine çatal yürek”) yüreksiz Türkiyeli Bosanszi kimisi benim Boşnak olamayacağımı,bu tür yazıları bir Boşnak’ın yazamayacağını dile getirip mektup gönderiyorlar.



Ama bir yönüyle çok sevinçliyim, zira dedelerimizden tevarüs ettiğimiz fetiş ezberlerini bozduğum kendine çatal yürek Bosanszi tamı tamına benim yazılarımın içeriğini teyit etmektedirler.Dedelerimizin fetişleriyle demlenip iğdiş edilen ruh ve düşünme melekelerimizin akıl tutulmasına prestij eden zemlyaki şaşıp kaldıklarını da ifade etmeleri ise bizi daha da umutlandırıp gönendirmiştir; zira şaşmak ruh ve beynin daldıkları derin uykudan uyanabileceklerinin emaresidir.Evet,şaşıp kalmak uyanmanın işareti ve şaşalanmaktan çıkışın umududur..



VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARINDAN BİRİ:

“ULUS OLMAK”TIR



Saygı değer Prof. Dr. Cemalutin Latiç, Türkiye’de, gazeteci-yazar Ebubekir Gülüm’ün sorularını yanıtladığı bir mülakatta, Avrupa coğrafyası ulus devletlerden oluştuğunu ,kendini ulus olarak kabul ettirmeyen bir toplumun devlet olamayacağını ,bundan dolayı Boşnak olmak bizim için çok önemlidir,demektedir.



Yukarıda mealen verdiğimiz pasajın içeriği, daha doğru deyimle Prof. Dr. Latiç’in sözleri benim bu dizi yazının ilk ikisinde durduğum var olmanın ve var kalmanın şartları hakkın üstünlüğünü ihlal etmemek kaydıyla ötekinizin var olmasına bağlıdır özet hüküm cümleyi teyit etmektedir.Eğer meşru,helal ve hukukun üstünlüğüne dayalı kendinize ait fiilleri başkalarına uyguluyorsanız bunun anlamı ötekiniz siz kendiniz durumundasınız ve bu ahvalde ki varlığınız at kuyruğu altındaki sinekten farksızdır,demiş ve yarım ağızla birkaç örnek de vermiştik.



Şimdi istisna gibi görülebilecek ama aslında genel ahvalimizi ve acı-gülünç (= traji-komik) eylemimizin bir resmini daha vereyim.



BİKR -BEKİR VE BEÇİR



Bosna-Hercegovinalı biriyle konuşurken, “Niye meni ime Beçir” diye uyardı.. “Pa kako ti je ime?” şeklindeki soruya, “Bekir” diye --özenle ses tonuna kati bir vurgu yükleyerek-- cevapladı.



“Ne zararı var ki? Beçir de denebilir size” dediğim de, Allah indinde yalancı olabileceğini yalan ise imanla birlikte aynı sinede bulunamayacağını ifade ederek heva hevesiyle ezberindeki onlarca ayet ve hadisi dayanak olarak tıngır mıngır, teker meker ve mertek mantıkla önüme ve yanıma, üzerime boca etmişti.



Garibim,fitneye,fesada sebep olanın “yalan” dolaysıyla “büyük günah” olduğunu ,ezberinde ki onca ayet ve hadisi-i şeriflere rağmen idrak edememişti.. Sükutu hayalimde, benim candan aziz milletimin dindarı ve sofisi,dervişi ve velisinin prototipi ve genel toplumsal karakter ile milli kimliğimizin ahvali budur,yani selim akıldan yoksun,ötekisi kendisi,diyordum..Mertek mantık da denebilir..Kalbini kırmamaya,hır gür çıkarmamaya özen göstererek:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa bîhaçlı
Profösyonel Kullanıcı
Profösyonel Kullanıcı
mustafa bîhaçlı


Mesaj Sayısı : 66
Yaş : 68
Localisation : YALOVA-AYAZMA
Kayıt tarihi : 02/08/06

-3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3- Empty
MesajKonu: BİR ÖNCEKİ YAZININ DEVAMI:BENİM DİLİM BOŞNAKÇA.   -3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3- EmptyPerş. 22 Mart - 19:45

BENİM DİLİM BOŞNAKÇA VE BEN BİR BOŞNAK’IM



“Arapi rekli na svoj jezik “Bikr”, Turci rekli na svoj yezik “Bekir” pa imi da reknemo “Beçir” ştoçe bit grehota? Hoçeli nam se ok renuti usta naopako?



Efendimiz (salat ve selam olsun O’na), “Onlar benim dünyada kokladığım reyhanlarımdır” dediği torunlarından Hz. Hüseyin doğduğu zaman, Cebrail gelip --bir önceki torununa olduğu gibi--, Efendimize:



“Rabbin sana söylüyor, ‘Oğluna şu Harun’un oğlunun ismini koy!’ diyor” dediğin de , Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hz. Peygamberimiz:



“Hz.Hârun’un oğlunun ismi nedir?” diye soruyor.



“Şebir” diye cavaplayan Cibril’e Efendimiz:



“Benim dilim Arapça!” şeklindeki söze karşılık Cibril:



“Öyleyse bunun Arapça karşılığı olan Hüseyin ismini koy !” (Mustafa Asım Köksal,Hz. Hüseyin ve Kerbelâ faciası, İz Yayınları) diyor ve Efendimizin doğan torununa isim olarak Hüseyin verilmiş oluyor.



Mezkur anektotta , bizim ,ağzı var dili yok ibadullahtan ötekisi kendisi konumunda ki Bosanci gibi mertek mantık ile mazrufa değil,zarfa bakarak yaklaşırsak eğer, doğan çocuklarımıza farz-ı ayn mertebesinde tamamen Arapça isimler vermekle yükümlü olduğumuzu açıklamak zorundayız..



Oysa,Arapça nasıl ki Allah’ın diliyse diğer bütün diller de Cenab-ı Hakkındır.. Efendimiz, nasıl ki “Benim dilim Arapça demişse, biz de ‘Benim dilim Boşnakça’ diyebiliriz; zira hakk budur ve Efendimiz (Salat ve selam olsun O’na) hakkı batıldan ayırıp, batılı zail etmek ve hakkı hakim kılmak için gelmiştir.



Ve bizim Beçir(ler) gibi “Ne mere to bit!” diyerek sapkın fetiş ezberine yapışıp kendi kuyusuna taş atan ve kendi deremizin taşıyla kendi kuşumuzu vuran ebleh sofu deliliği İslam amentüsü diye iman etmiş olursunuz ki bu Müslümanlık değil ancak Müslümanlğın karikatürüdür..



Hz.Peygamber ile Hz.Cebrail arasında geçen konuşmaya dönersek, var olmanın ve var kalmanın, “münhasıran kendi” ve “bizzat kendi”; “yegane kendi” kök paradigması ile,doğal ve öz hukuk ile var olunabileceği ve var kalınabileceği ve meşru, helâl, hukukun üstünlüğünün ihlâl edilemeyeceği,ihlâl edilmesi halinde zülüm olacağını apaçık ve müthiş, ilahi bir öğretici manzume olduğu kesin..



Unutmadan olası bir mertek mantık sapmaya meydan bırakmamak amacıyla şunu açıklayalım:



Mezkur anektot- mukalemeden ilhamla “iman ve itikada” tekabül eden cüze aynı minvalde açılım yapılamayacağını söylemeliyiz. Bu bizim tercihimizde değildir.



Güzelim Türkçe’de eskimez bir söz vardır: elmalarla armutlar karıştırılamaz. Şu zamanda elmalarla armutları top yekun İslam Dünyası karıştırıyor ama biz Boşnaklar elmalarla armutları karıştırmakta hep birincilik kürsüsünde kir-pas teneke madalya şampiyonluğunu boynumuzda muhafaza etmekteyiz.



ÇOCUKLARIMIZA KENDİ TARİHİMİZ , DİL VE EDEBİYATIMIZDAN

SÜZÜLMÜŞ İSİMLERİ ÖNCELİKLE VERMELİYİZ





Yukarıda kısaca verdiğimiz anekdotta Efendimiz’in Cibril’e “Ama benim dilim Arapça” demesini ilhamla bizler de, “Bizim dilimiz Boşnakça” diyebilir ve kendimize ve doğan çocuklarımıza münhasıran ve özellikle kendi ulusal dil, tarih ve edebiyatımızın imbiğinden süzülen isimler vermeliyiz.



Hemen küçük bir kaç örnek vermeliyiz bu noktada:

Kur’an (bakara:68)’da Türklerin Bekir dediği Bikr’in Türkçe’de ki anlam karşılığı “evvel=prvi” , “ilk çocuk=vişisin” , “genç=mladiç”, gibi anlamları içermektedir ki nesne değil,özne bir düşünüş ve öykünmeci değil,ötekisi var olan,ben bilicine sahip isek eğer; dört bir yanımızın ezeli ve ebedi düşmanlarla kuşatıldığımız Bosna i Hercegovina’da mezkur örnekte ki gibi doğan her çocuğumuza kendi dil –tarih ve edebiyatımızdan usarelenmiş isimleri vermek suretiyle hiç ummadığımız ve beklemediğimiz kadar güç ve kuvvet elde edebileceğimiz umudu yanı sıra, her meşru,helal ve doğal olan insanın doğasına uygun eylemlerin semeresinin peşi sıra devamı geleceği muhakkaktır..Tohum ekenlerin hasat ve harmanları olur.Unutmayalım, gelecek; gelecekte var olmak, gençler,genç nesil üzerine inşa edilir; genç nesil de ecdadının kendileri için ektiği tohumlarla vardır..



Cesi biyo? Nice! Ştasi radio? Nişta!! Bu tür travmatik bir beyin ahvalde olanların dünya yaşamı cehennemdir, ahiretlerinin ne olacağını da ben bilemem..



Fakir-i pür taksirin adı Mustafa..Mustafa’nın Türkçe karşılığı Seçkin; Boşnakça’da ki anlam karşılığı Probran;Türkiye’de çok Seçkin isminde insan vardır ve sayıları git gide artarken; Bosna’da oğluna kendi ulusal dil ve tarihi imbiğinden süzülen isimle var olan insana,yani bir Boşnak’a hiç rastlamadım.



Ama var olduğunu duydum ve o kesimin de doğal, tabiî hukuk dengesini kuramamış ; ne İsa’ya ne de Musa’ya ; yani ne gökte uçan dini bütün sanılan evliya (!) Boşnaklara, ne de --çokça Sırplarla ortak paydaları bulunmalarına rağmen-- Sırplarla Hırvatlara yar olabilmişlerdir.



Ama ; güya İslamî hassasiyetle -kör parmağın kör gözüme- alık ve avanak inatla “tepe-tepe” ve “dağ-dağ” Arap isimleri vardır ve bu alıkça ve avanakça ısrarın neticesiyle İslamî yaşam ile seculer yaşam arasında,bir başka deyimle gökte uçtuğu var sayılan evliya mukallidi Boşnaklar ile çepe–çevre ezelî düşmanla kuşatılmış olduğunun bilincindeki laikçi Boşnaklar kendilerine bir fayda ve güven veremeyen, Araplarla,Türklerin şekillendirdiği evliya öykünmecisi Boşnaklara değil,Sırplara ve Hırvatlara yakın hissetmeye de neden olmaktadır.



Fısıldayarak söyleyeyim, --ne olur kimse duymasın “ben de böyle bir hal içreyim”, alık,avanak,salak Müslüman dostum olacağına kafası çalışan düşmanım olsun diyorum kerhen.. Sivri sivriyi,süngü süngüyü,çiçek çiçeği ve tohum hasatı, harmanı; köprü köprüyü çağrıştırır,davet eder..



Özelde Bosna-Hersekli zemlyaki ve başta üst düzey gelir grubuna mensup olanlar ile aydın, bilim ve sanat erbabı tez elden ilk başta kendi milletimizin ruhlarındaki uçurumları ünsiyet köprüleriyle bağlamalı, sevgi ve muhabbetle gerdanlamanın çarelerine bakmalıdırlar.





Mesela ilk doğacak Boşnak çocuğuna ulusal kimliğimizin tarih ve edebiyatından mülhem güzel anlam ihtiva eden bir ismi, Reis’ül-ülema Dr.Mustafa Çeçir vermeli; çocuğun sağ kulağına ezan-ı Muhammedîyi sol kulağına kamet getirmek suretiyle Probran, Prvi, Sretan, Mladiç, Prvisin gibi daha binlerce türetilmesi çok kolay olan isimleri çocuklarımıza vermeyi ve ötekimiz kendimiz konumdan bir an önce çıkartıp kendimizi ve kendi kültürümüzü üretmeye girişmeliyiz.



Hepsi bu kadar mı? Değil elbette. Var olmanın ve var kalabilmenin şartları yaşamın (“tarih-zaman-zemin-imkân”) seyri içindeki bin bir sürpriz ve dönüşümleri kadar çoktur. (“Büyük- bir”) ve (“büyük-bütün”) içinde (“çoğulcu yapı ve anlayış”)ta hem dünya ve hem de ahiret cenneti vardır. “Zaman-tarih senaryosu”nda ben oynamam, diyenler, aktör değil, figüran olmak zorundadırlar; biz millet olarak var olmak ve var kalabilmek istiyorsak “zaman-tarih senaryosu”nda baş rolde oynamak zorundayız; bu imkan bizde hem keyfiyeten hem de kemmiyeten,hem tarihen,kültürel ve tecrübeten vardır çok şükür.





NA YEDNOM SUNCU SUŞİLİ GAÇE -DÜŞMANDAN BETER EBEVEYN-DOST



A.Selimoviç’ten dinlemiştim;Bosna-Hersek, Gradaçac’da amiyane söylemle –ayrıntılara girmeden-, dış kapının dış mandalı vezninde bir akrabalığı bulunan selvi kavak pulat bir Boşnak genci selvi dal dilber bir Boşnak kızla “can-can”, “ten-ten”, “ruh-ruha” yepyeni, -hakk ve helal olan- bir dünyanın temelini kurup evleniyorlar..



Ama gel gör ki, düşmandan beter ebeveynleri ve konu komşuları vaveyla kopartıp alık ve salak cehennem kazanlarını kaynatıyorlar.



Mezkur “acı-gülünç; traji-komik” sayısızca olaylardan biri de bir-kaç sene önce bizde de yaşandı. Gatoviç bir genç delikanlı çepe-çevre bölgeyi gezip aranıyor ama onun gönlü kendinden olan ve en doğal olan akraba bir kızdadır;ancak alık ve salak fetiş duvarlarını daha nasıl aşacağını fısıldadığı an Gradaçaç’dakinden bin beter vaveyla kopartılıyor ve doğal olan, helal olan,meşru olan ve en önemlisi hakk olan iki kalbin, iki ruhun, iki canın yönelimini boğarak fetiş sunağında vragovima kurban ediyorlar..



Pekiyi sebepleri nedir? Delikanlının dedesiyle kızın dedesi iki kardeş çocukları..Sebep bu..(“KO”) brat i sestra, gluho bilo..



Ovo se niye nice çulo i vicalo.. Bunun yanı sıra bir de en akıllılarımızın son nokta babında:biz bir çeşmeden sadece bir sefer su içeriz,demelerine vragovi bile kahkahadan zıbaracak kerteye geliyor..



Zira bu alık tavırla çeşmesiz kalırsınız..Bütün gerekçe bu kadar..Bu, o denli hilâfı hakikat ki,sözün ve iddianın sahipleri kendi suratlarına yestehleme marifetini tebarüzden başka bir şey değil, ama görecek gönül gözü ve işe yarar gri beyin hücrelerine ihtiyaç var ki,sosyokültürel ve milli bilincimiz öylesine şekillendirilmiş ve ötekisi kendisi,dolaysıyla özne değil,nesneleşmiş ki,ağlayanımız olsa yüreğim serinleyip geleceğe ilişkin asıl,esas ve tabiî hukukun inşası ve dünya cenneti yaşamak adına umutla gönenirdim..Dinsizi-donsuzu,alimi-cahili, evliya mukallidi-delisi-velisi bunda ittifak ediyor olmamızı acaib’ül-garip..



Saygı değer,elleri öpülesi Yerkoviç Arif Ağabey: “Ya yes u yes u; onisu rodbina na yednom suncu suşili gaçe”der ki bu deyim ne denli selim akıldan uzak olduğumuzu açıklayan hicivli ve derin bir sözdür akıl sahipleri için.



İki gencin, doğal iki insanın tabiî hukuk gereği ruh ve kalplerinin aynı paydada buluşup dünya cennetini inşa etmeye yönelimlerine engel olmak en azılı düşmanın bile kolay kolay reva göremeyeceği zulmü bizler ki bir matah sanıp yapıyoruz, bu vahametin neticesine sadece Vrag aleyhilane sevinir ki bu onun melanetli tabiatına uygundur ve o da sevicinden kazurat harrarı göbeğini kucağına alıp zilli düdüklerini öttürüp zaferini kutluyor elbette.



NE DAY VRAGOVİ MA MECU PRAGOVE



Aklın, vicdanın feryatla donup kaldığı asırlara gebe bu alıkça ve salakça fetiş uğruna sayısızca evlad-ı iyalimizi; neslimizi ele-yele savurduk , neidüğü belirsiz karakonçoloslara av yaptık; moya mayka numiye Turski; mi sve govorimo u naşoy kuçi naş yezik, i moya mayka Sabliçuşa Hâte :



“Ne day vragovi ma mecu pragove” der;biz Boşnaklar ise öylesine izin verip buyur ettik ki vragovima mecu pragove nam; belalar sağanak gibi başımıza yağdı ve bizler ki halen taklidî iman içre ham hayal ipliğine fetiş incileri diziyor tövbe-i Nasuh edemiyor,tahkiki imana erişemiyoruz..Ve kendimize,kanımızdan,canımızdan kopan,candan aziz evlatlarımıza düşmanın yapamayacağı kötüden beteri reva görüyoruz.





Şirazlı Sadi derki: “Benî âdem yek dîğerinin âzasıdır”; böyle olunca, bunun vebali elbette –küçük çocuklarla aklî melekeden yoksun mazlumların haricinde-, hepimizin üzerinedir ama vebalin en büyüğü toplumun mihmandarları,toplumu çekip çeviren,karanlıkları ilim ışığıyla aydınlatmakla yükümlü olanların boyunlarınadır..



Ancak; A.Selimoviç’in anlattığına göre şehirde mukim bir Hocaefendi Gradaçac’a gidip fetiş putuna prestij eden, neo-paganistlerimize gençlerin evlenmelerinin hakk ve helâl olduğunu dolayısıyla sizde bana Kur’an-ı Kerim’e iman ettiğinizi söylediğinize göre üzerinize farz olan şey sağınızda, solunuzda; etrafınızdaki gençlerinizin evlenmelerine vesile olmaktır; onlara fisebilillah maddi ve manevi yardımda bulunmak boynunuzun borcu ve Kur’an-ı Kerim’in emri ve Hz. Peygamberin sünnetidir, diyor.





Bu asil ve soylu davranışa, öylesine cuş-u huruçla dolup umudun eğimine ve sabrın,gayretin azmine yapıştım ki anlatamam ..A.Selimoviç kardeşime lütfen bir vesile olda ben şu hakk adına hareket eden çatal yürek yiğit müslümanla; ilmiyle amil Gradaçaç’a sabah güneşi gibi doğan genç Hoca ile tanışmama yardım ediniz,diye yalvardım.



Türkiye’de tanıdığım yüzlercesi , Hoca kılıklı şalvarı yestehli akbabaların hiç biri bu hayatî meseleyi gelecek ve var olmak adına fisebilillah uğruna tebliğde bulunduğuna tanık olmadığım gibi duymuş da değilim;hepsinin başları sağa ve sola döndürüldüğüne ve döndükleri dönek tıynetli zuhul adamlar.



Hayatî konuların ele alınıp konuşulduğu ortam ve mekânlarda eğer kaçamıyorlarsa,“Allah’ın dediği olur” der ve vragovima bel kırıp gerdan sallamayla ağızlarında Allah kelamını işlerine geleni alıp farfara yapmakla görevlerini ifa ettiklerini sanmaktadırlar.



“Allah’ın dediği olur”;amenna ve sadakna ama bu dünya yaşamı sebepler dünyasıdır; ne güzel demiştir atalarımız: “Esbaba tevessül kadere tevekkül” etmek farzdır; biz ki, hiç mi hiç akletmiyor, sebeplere yapışmıyor ve gereği gibi de kadere tevekkül etmiyor; üstümüze düşen asli görevleri yerine getirmek için gayret sarf etmiyor ve bereketi, huzur ve saadeti hüda-i nabitten gelmesine bel bağlayıp kaderci bir hal içindeyiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa bîhaçlı
Profösyonel Kullanıcı
Profösyonel Kullanıcı
mustafa bîhaçlı


Mesaj Sayısı : 66
Yaş : 68
Localisation : YALOVA-AYAZMA
Kayıt tarihi : 02/08/06

-3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3- Empty
MesajKonu: Geri: -3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3-   -3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3- EmptyPerş. 22 Mart - 19:47

TAVAN TABANI HAKİR GÖRÜRSE NE OLUR?



Bu soru bir sohbet esnasında Yerkoviç Arif Ağabeye yöneltilmişti; hiç düşünmeden, şöyle cevaplamıştı: “Firavunlaşmış Boşnak eliti, aydını olur.”



Takallüs etmiş simalara acı tebessümünü yüzüne yayarak örnek vermişti:



Dünya cenneti şüheda yurdumuza nispeten bir yüzük kadar olan köyümüzün en gözde, en dikkat çeken, en romantik ırmak kenarı Kaleiçi Çiftliği’nin sahibi Beg Salko’nun Boşnak toplumsal piramidinin tavanından saymıyor muyuz? Ya da o böyle bir konumda değil mi? Değil diyenler tabandaki bizlerin arasına nasıl yerleştirecekler? Boşnak Milleti’nin tabanını teşkil eden bizlerin arasında --hiç olmasa senede iki bayramda-- göreniniz var mı?



İstanbul ile Kaleiçi Çiftliği arasında gelip giderken, yaz mevsiminde haftalarca kaldığı ve köyümüzün tam ortasından geçen Bağdat Yolu’na nazır --hiç olmasa cumaları-- camide, yola nazır köyümüzün en merkezi noktasındaki köy kahvesine, çay bahçesinde göreniniz var mI? Evet ,tavan tabanını hakir görürse Firavunlaşmış Boşnak eliti-aydını olur!!



Yerkoviç Arif Ağabeyin bakışıyla Boşnak elitinin genelleştirilemeyeceğini söyleyenlere de sözü şöyle:



İstisnalar kaideyi bozmadığı gibi, istisnalar da hiçbir zaman ve hiçbir meselede esası,aslı ve merkez kaideyi teşkil etmez,etmemiştir..







Tek yaptığımız şey başımıza asırlardan beri yağan sağanak belâların müsebiplerine işaret parmağıyla göstererek madur ve mazlumiyetimizi dile getirmek,eli kalem tutanlarımız da bu minval üzere yazı yazmaktan ibarettir.Egomuzu cilalayıp Kaf Dağı’nda ki kürsüye otururuz..



Akla, vicdana sığmayan dramları cavcaflı yazılarla yazarak; “olmuş”la “ölmüş”ün çetelesini tutup koştura koştura anlatarak maşeri vicdanlara duyuramayız; insan kitlelerini harekete geçiremeyiz, yazdıklarınızı, söylediklerinizi milyonlarca insanın duymaması ve sadra şifa olacak gerçekçi ,hamiyetli bir eyleme geçmemesinin sebepleri üzerinde hiç düşündük mü?



BEN BU MASALLARLA BÜYÜDÜM AMA YUTMADIM



Kendi milletine ve kendi kültürüne; tabiî hukukuna ters duran beyni rendeli; firavunlaşmış Boşnak aydın ve elitinin ucube ve farfaralarından bir tanesini daha yazayım; beyni rendeli bu Boşnak aydını Bosna i Hercegovina’da diz boyu kan aktığı dönemde Türkiye’ye gelmiş,şimdilerde de Türk Devleti’nin bir kurumunda görevli olarak çalışmaktadır; bir gazetede yayımlanan söyleşisi var ki,yüz karası ve benim söylediğim,söyleyeceklerimin tümünü teyit etmektedir; iki gün süren söyleşisini , bu serinin son yazısı olacağını tahmin ettiğim bundan sonraki yazı metninde etraflıca irdelemeyi düşünüyorum ama konuya ilişkin masallara nasıl amentü gibi sarıldığımızın delili olan şu kısa alıntıya yer vereyim;gazetecinin sorusu şöyle:



“Nasıl içilir kahve?”

“Biz kahveyi kulpsuz fincanda içeriz.”

“Neden?”

“Kulplu fincanda Hıristiyanlar içer. Baba oğul kutsal ruh deyip üç parmakla tutarlar. Biz o yüzden kulpsuz fincanı özellikle tercih ederiz ve İslam'ın şartı beş deyip, kallavi fincanı avucumuza alırız.”



“Farklı inanç, farklı hayat tarzı ve farklı semboller...”



“Gayet tabii. İkinci olarak erkekler kıtlama içerler. Yandan çarklı denir, sade kahvedir. Kadınlarsa mektepli yani tatlı kahve içer. Sonra erkeklerin fincanında hilâl ve yıldız vardır yani albayraklı olur. Hatun fincanı ise hilâl ve üç yıldızlıdır. Bir de üst kademedeki insanların, devlet yöneticileri mesela, onların fincanı üç hilâllidir. Herkes o fincandan içemez. Güvenlik dolayısıyla.”



Gördünüz mü?! Aman ne büyük bir takva bu?! Yer-gök ve melekut alemi bizi taktir ve tebşir ediyor; cihan-ı şumül bizim dini salabetimize gıpta edip, alkışlıyor(!); yine Yerkoviç Arif Ağabeyimin kulaklarını çınlatmak vacip oldu: “Aman ne kadar güzel, aman ne kadar hoş,yeme de yanında yat”.!!



Heyy!! Çuyeşli me çovek?!! Ben bu masallarla büyütüldüm, daha on yaşlarındayken, yassı namazından sonra cami cemaatiyle birlikte babam elimden tutup her gece bir yerde “siyeloya” gittiğimiz dönemde bile bu salak adam ninnisine inanmadım!!



Bu gün gibi hatırlarım, --şu anda hepsi âhirete göçmüş—Muyaçiç Zayko’da “siyeloda”yken, yukarıda alıntıladığım masalı kahveler içilirken dinlemiş ve hazirundan bazılarının nahoş karşılamalarına rağmen “blesastno” demiştim,yani inanmamıştım,saçma,salaklık,demiştim; ilk aklıma gelen, Yerkoviç Aliya, Muyaçiç Zayko, Avdiç Veliya, Çatoviç Çamil, Beşiroviç Saydaga, Beçiroviç Hoca Suleyman, Sulo Çenan kahkahayla doya doya gülmüş ve “pravo kajej sîne” demiş ve beni teyit etmişlerdi.



Beni onore etmelerine çok sevinmiştim ama babam Krayişnik Cemo, “ti şu ti, od ma yezik za zube metni!” diyerek sevincimi kursakta bırakıp cilama bir zımpara çekmişti..



Kır, köylü adamın cilaya zımpara çekişinin de müsebibi masalları bir matah,bir nas gibi halka taktim eden firavunlaşmış aydın-elitlerdir..



Ama huylu huyundan vaz geçmez, kumaşım apayrıydı ve ben kendi kumaşımdan hep don biçtim kendime,asla ebleh çavuşların elma şekerini yalamamış,dolmalarını yutmamış biriyim.Çok acı çektim,yalnız kaldım, ama, “i ya mislim ko iti,tisi u pravosti,a nemerem se ya preganyati se ko iti” diyen kuyruk sallayanlardan olmadım hiç!!



Şekilcilik; fetişizm, neopaganizmin olduğu ve bir matah kabül edildiği her toplumsal olguda huzur ve yaşamın özünden,nimetinden habbe kalmadığı,kalmayacağını tarihen sabit olduğu gibi, Kur’an-ı Kerim ve Güzellergüzeli Efendimiz’in Hadis ve Sünnetleriyle gün,güneş kadar kesindir.



Şu zamanda topyekûn İslam Dünyası zifiri karanlık , zülüm çağını yaşıyorsa bunun da tek ve yegane müsebipleri aydın,ilim ,sanatçı yaftalı cilalı şeytanlar ve şalvarları yestehli hoca,hacı kılıklı akbabalardır; tekrar ediyorum, istisnalar kaideyi bozmaz ve ben o istisnaların yürüdükleri yolun turabıyım.DEVAMI VAR
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
-3-VAR OLMANIN VE VAR KALABİLMENİN ŞARTLARI-3-
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Siyaset :: Genel Siyaset-
Buraya geçin: