Mustafa Bihacli
mbihacli@hotmail.comVAR OLMANIN VE VAR KALMANIN ŞARTLARI(1)
“Var”ın sözlük anlamı, kâinatta ve ya düşüncede olan, mevcut,vâki; olma,bulunma; elde bulunan, mal,servet, varlık gibi yalın bir tanımlamadan sonra,bir toplumun,bir kültürün;bir milletin var olabilmesinin ve var kalabilmesinin şartlarını irdelemeye geçerken hemen şunu ifade edelim:
Bireyin olduğu gibi; bir milletin,bir toplumun,bir kültürün var olmasının şartların başında “ötekisi”nin olmasına bağılıdır;hemen altını kalın bir çizgiyle çizelim unutmadan:
Hakkı, hukuku; hukukun üstünlüğünü “ihlâl etme/mek” kaydı ile mutlaka “ var olma”nın ve “var kalabilme”nin şartı ötekinizin var olmasına bağılı”dır.
“Öteki”niz olması gerekenin yerine siz kendinizi konumlandırmışsanız; sizin, ötekine uygulamanız gerekenleri kendinize uyguluyor ve kendi aleyhinize tavır koyuyor, yaşamınıza halel getirecek gayr-i sahih olanı “emr-i hakk” gibi hayatınıza uyguluyorsanız eğer,varlığınızın at kuyruğu altındaki sinekten farksızdır.
Öyle ya, “ben var” isem, “sen de varsın”.. “ben”in ancak “sen” ile varlığı bilinir; diğer bir açıdan bakınca da, “sen var” isen “ben de varım” demektir.
Var olma bilinci “özne” durumudur; yani görebilen, akl edebilen; düşünebilen;düşündüğünü söyleyebilen, konumlanan değil konumlandıran;geleceğe matuf tasarı ve hesabı olmaktır özne, özne inşaa eder,üretir,kendini çoğaltır,büyütür, genişlettirir; ben idrakidir bu, ötekisi olanın,ben idrakine sahip bilinç, “en-önemliyi, önemliden” ayırabilen , diğer bir ifadeyle analitik/selim akıldır bu; selim akıl eler,ayrıştırır,güzeli çirkinden,iyiyi kötüden, hakkı batıldan,faydalıyı zararlıdan ayırır ve değerlendirir.
Bütün bu; çok önemli ve “ yaşamsal-hayati” olan değerlerinin ana temel dayanağı ve zemini de yukarıda vurguladığımız gibi “ötekinizin olmasına” bağlıdır.
Eğer ötekiniz siz kendiniz olmuşsanız; ben idrakinden yoksunsunuz demektir; ötekisi kendisi olanın özne değil, nesne konumu mevcuttur..
Yani, nesne düşünen değil, düşündürttülen; tasarlayan değil tasarlattırılan; söyleyen değil,söylettirilen; konumlayan değil,konumlandırılandır;yöneten değil yönetilen..
Nasıl ki,özne yönlendiriyorsa, inşaa ediyorsa, üretiyorsa,büyüyor ve genişliyorsa,hem “kemiyet-sayısal,” hem “keyfiyet-kıymet” bakımından üstün,vasıflı ve liyakatli ise ;nesne de,yani ötekisi kendisi durumuna düşmüş olan inşa edemez,inşaya malzeme olur,yönlendirilendir nesne..Nesne büyüyemez, “zaman-tarih” seyri içinde (kendini üretemediği için) yok olmaya mahkûmdur
Zira ben idrakine sahip “ötekisi var” olanın özne durumuna mukabil, nesne ben idrakinden yoksun ve bunun nedeni “ötekisi kendisi” durumuna düşmüş olanın yönelimi,tasarımı yoktur..
Kendi içinde taşıdığı muazzam imkan ve potansiyellerini tükete tükete “un-ufak” olur ve “ele-yele” savrulur nesne ..
Özne,yani ötekisi olan, “etken”dir;nesne ise,yani ötekisi kendisi olan da “edilgen” dir..
BiZ TüRKiYELi BOŞNAKLARIN OTEKİSİ BiZiZ,YANİ KENDİMİZİZ
Biz Türkiyeli Boşnaklar’ın hali aynen bu minval üzeredir;yani bizim ötekimiz kendimiziz..Acınası,trajikomik yanı da bizim delimiz de velimiz de bu feci sapmanın bulunmaz bir matah olduğunun akıl tutukluğu ile övünmesidir.
Biz muazzam imkânlarımızdan habersiziz; kendimizi tüketiyoruz ve tükete tükete artık yitmeğe ve “un-ufak”olmaya, “ele-yele” savrulmaya çoktan geçtik..
Umut ederim ve dileğim odur ki, yaklaşık 20-30 sene sonra biz Türkiyeli Boşnaklar’dan “var idiler”, yani yitik ve kendini asimile etmiş bir kültür ve bir milletten söz etmeyecek tarihi metinler.
Burada olası bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek amacıyla şunu zikretmeliyim:
Biz Türkiyeli Boşnakların asimilasyonundan söz ederken,her hangi bir cebir,bir baskı söz konusu değil,belki Türkiye’de alt kültür etnisitelerin en serbesti ve en rahat ve en özgür olanların arasında biz varız.Türkiye’de biz Türkiyeli Boşnaklar çok sevilen bir milletiz..Biz kendimizi asimile ediyoruz.
Bizim aleyhimize işleyen ve onu ilahi bir emir,İslâm’ın amentüsü yerine konumlandırıp iman ettiğimiz “ bizim fetiş” geleneklerimizdir bizi asimile eden.
Meselenin ayrıntılarını irdeleyip gözler önüne sermeye çabalayacağım,ama bir sonraki yazı dizisinde..
Bu hususu bizzat ben ele alıp muhtelif zaman ve zeminlerde sözlü ve yazılı metinlerle gündemde tutmaya ve ruhumun,kalbimin,zihnimin sancılarını dile getirmeye başlayalı dolu dolu 20 yıla tekabül etmektedir.Başarı oranıma gelirsem,bir arpa boyu yol aldığımı söyleyebilirim,bu da az bir basarı(!) sayılmaz,sanırım.
Genellikle ve dolayısıyla bir daha “tekrarında fayda var” ötekinin algılanabilmesinin yegane şartı, berikinin varlığına,berikinin varlığının algılanması ve her ikisinin varlığından söz edilmesinin tek şartı, var olanın ötekisinin olmasına bağlıdır;bu denklemin kesinlikle,hukukun üstünlüğünü ve hakkı ihlal etmemesi gerekir,ihlal edilirse,o zulüm olur..
Bir başka söylemle: “Biz var isek”, “Ötekilerin varlığı” ile biliniriz..
TÜRKİYE’DE 4.5 MİLYON BOŞNAK VAR.
Gelelim sadede, “müşahhas/ somut” örneğininin daha iyi kavranabilmesi için, bütün dünyadaki Boşnak diasporasına hitap eden bir internet gazetesine Türkiye’den yazdığıma göre,Türkiye’den bir mukayese yaparak gözlemlerimi dile getirmeye gayret edeyim:
Türkiye, etnik-kültürlerin bir okyanusudur; burada hepsi Müslüman olan ve yaklaşık hepsinin birbirlerine yakın mevcutları vardır..
Türk-Kürt, Laz-Gürcü, Çerkez-Abaza, Boşnak-Arnavut,Çingene-Arap, Tatar ve Pamaklar vs mevcuttur; hepsinin ortalama nüfusları 4 ila 10’ar milyon arasında değişmektedir.
Çok kesin ; güvenilir,bilimsel ve resmi tespitler ve veriler yapılmamıştır ama bir takım hesaplamalara göre, mezkur etnik kültürlerin arasında yer alan benim “candan aziz milletim” Boşnakların sayısı 4.5 milyon kadar olduğunu muhtelif metinlerde okumuştum.
Örneğin tarihçi – yazar Mustafa Necati Özfatura’nın kaleminden okuduğum bir makalesine göre muhtelif tarihlerde “candan aziz Bosna-Hersek” in muhtelif bölgelerinden gelmiş Boşnaklar’ın mevcudu 4.5 milyon olduğunu bazı belgelere göre vermektedir.
Yine,kesin yayımlanma tarihini bilmediğim,ama sanırım,1970’li yılların ilk yarısında ve yine tahminlerime göre eski Yugoslavya Devleti ile Türkiye’nin Kültür Bakanlığı’nın işbirliği ile yapılan bir araştırmaya dayanan epeyi hacimli bir kitabım vardı ki, yaklaşık 15 sene kadar öncesinde “Bir bakayım,gözden geçireyim,” diyerek , sözünü ettiğim kitabı İzzet Kusturica benden ödünç almıştı ve bir daha iade etmedi;bir kaç sefer istediğiysem de tavan arası sandıklarından birine koyduğunu, çok uğraşıları gerektirecek bir mesai neticesinde ancak eline alabileceğini söyledi ve benden izin istedi, “Çok yoğunum,işlerimi bir kolaylıyayım derhal tavan arasına çıkıp söz konusu kitabı size iade edeceğim,”demesine rağmen, can dostum,güzel kardeşim halen sözünün eri olduğunu kanıtlayamadığını önce söylemeliyim.
Dahası, on yılı aşkın bir süreden beri ben ile Kusturica İzzet,epeyi uzaklarda ikamete başladığımızdan beri,sanırım sadece bir sefer göz ile kaş arası bir zamanda karşılaşmıştık.
İste,yukarıda sözünü ettiğim hacimli kitapta da Türkiye’de mukim bulunan soydaşlarım Boşnaklar’ın oturdukları köy,kasaba,kentler iyice tarandıktan sonra yapılan hesaplamalara göre de, 5 milyondan biraz fazla Boşnak’ın Türkiye’de yaşadığını okumuştum.
Türkiye nev’i şahsına münhasıran bir ülkedir.. Yukarıda sözünü ettiğim etnisitelerin arasında bir mukayese yaparsam,hepsi biz Boşnaklar’dan daha öndedirler; (maalesef böyledir bu):sözünü ettiğim etnisitelerin “sosyo-kültürel” , “sosyo-ekonomik” gelişimleri ve ben idrakleri;bunu olası diğer acılardan da ele alırsak (biz Boşnakların onlardan belki de daha fazla imkanlarımıza rağmen) geride kalmş ve un-ufak olmaya yüz tutmuşuz,desem vicdanı olan,(bakıp,kalp gözleriyle göremeyenlerin haricinde) herkesin bu iddiamı kabul edeceği kesindir.
Niçin böyleyiz biz? Zira,bizim ötekimiz kendimiziz; kendisi ötekisi olanın gelişmesi,büyümesi mümkün mu? Elbette ki değil..
ÖTEDEN BAKANLARIN NAZARINDA BİZ BOŞNAKLAR:
Bizi öteden gözlemleyenlerin genelde yaptıkları değerlendirmelere bakınca biz Türkiyeli Boşnaklar “dindar” ve “medeni”, “sakin” ve “devlete muti” “açık ve serbest”bir milletiz.Böyle görüyorlar bizi..
Bu genel bakışın bir de özel yaklaşımı var ki,nass gibi,ilahi bir emir gibi iman ettiğimiz fetişimizin onların lehine işleyen haliyle de bıyık altından tebessümlerle peçelenmiş bir de ironik yanı vardır..
Bunun sonucunda, (özellikle de bizim sosyokültürel yapımızın tavanında duran) elitin kendi kültürel kimliğini kirpilere has tavra ve aymazlıklara kurban etmeleri yanı sıra, tabanımızın da bilinç altını tahrip etmiş,ruhların da ünsiyeti ve muhabbeti zor köprüleyip gerdanlanmasına sebep olmuştur.
Milletimizin ruhunda açılan uçurumların ünsiyet ve muhabbetle köprülenmesi ve ben bilicinin inşası için hakka teslim olmuş ve akledebilen, evrensel,doğal huhuku kavramış analitik zekâya sahip derviş sabırlı ulu gönül ve masiva mimarlarına ihtiyacımız vardır acilen.
Bu noktada, (bir yönüyle) tekraren sadede gelip öteden bakanların nazarında biz Boşnaklara bakış ve değerlendirmelerdeki olgu da yeni değildir; yaklaşık 350 sene önce yaşamış Türkmen saz sairi Karacaoğlan bir “varsağında/şiirinde” biz Boşnakları söyle tanımlar:
“Uçup gönlümün gaygusun,
Mushafı ver okusun,
Ko bülbül gibi sakısın,
Sevdiğim Bosna güzeli” demektedir.
Sakin ve devlete muti,deyimlerinin dışında kalan ifade ve kavramların tamamen ham hayalden ibaret olduğunu kesinlikle hiç kuşkuya yer vermeden söyleyebilirim.
Biz (bazı açılardan) hakkıyla İslam akidesine iman etmiş sayılmayız;söz konusu tahkiki iman olunca,biz hepsinden geride yaya kalırız.Taklidi iman acısından da istisnai değil (ne yazık ki),genel mevcut bir olgudur bu.
Biliyorum,beni yine (kendi aralarında) yerden yere vuracaklar,kendi milletimi kötülediğimi,kendi milletime düşmanlık ettiğimi söyleyeceklerdir ve belki de en doğru söylemle “söylenecekler” ,ardından tavuk tövbelerle ama doğru yanımızın da çok olduğunu teslim ederek alık ve salaklıklarımızı bilinç altı taşmalarıyla sapkın tavır ve geleneklerin sürecinde ne çok yitimlerimizin olduğunu tıpkı bu tür sapkınlığı tevarüs eden bir önceki avara kasnak çübbül hüzn kuşaklar,yani babalarımız,dedelerimiz gibi.
Dosdoğru tövbe edip bu bizim sapkın ecdadımızdan aldığımız (aleyhimize işleyen) gelenekleri nass olmaktan çıkarıp doğal olan insanın doğal yaşamına girmedikten sonra dostlarımın ne yergisi ne de övgüsüne habbe kadar itibar etmem..
Onlar benden ben de onlardanım ve benim candan aziz babam,annem,onların baba ve anneleri,dedelerimin zır cahiller olduklarını içim yana yana söylüyorum..
Biz atamızdan,dedemizden böyle gördük bunu böyle bilir böyle yaparız diyenlerden asla olmadığımı bugüne kadar geçen ömrümüze tanık olan (en azından bin kişiye yakın) hısım,akraba ve konu-komşularımız başta olmak üzere, yazdığımız metinlerde şahittir.
Olsun, istediğini söylesinler ama önce dinlesinler,kafalarını kuma gömüp sahra toplarıyla konuşmasınlar,bu sözlerim,özelde , elbette ki bizim Türkiyeli ve sonra dünyanın dört bir yanında yaşayan Boşnaklaradır..-DEVAMI AAŞAĞIDA-