Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mustafa bîhaçlı
Profösyonel Kullanıcı
Profösyonel Kullanıcı
mustafa bîhaçlı


Mesaj Sayısı : 66
Yaş : 68
Localisation : YALOVA-AYAZMA
Kayıt tarihi : 02/08/06

ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2) Empty
MesajKonu: ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2)   ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2) EmptyCuma 15 Eyl. - 18:41

ONLAR MI;ONLARI HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM(2)

Yukarıda yer alan sizin yazınızı irdelemeye ve değerlendirmeye kaldığımız yerden devam edelim sevgili genç adam maydın:

“kendisini ******çü-kemalist olarak nitelendiren kesimin azımsanmayacak derecede sitemizde bulunduğunu size bildireyim..Yani bu biraz fazla dikkat çeker ben size bunları samimiyetle söylüyorum kanınıza hiçbir şey dokunmasın,çünkü benim dokunmuyor..”

Ohh ne kadar sevindim;çok güzel..Demek ki ******çü-Kemalistler de bizi okuyorlar;bundan daha sevindirici bir başka şey ( kolay kolay) bulunmaz benim için.

Benim amacım da düşüncelerimi mümkün olduğu kadar daha büyük ve çok geniş kitlelere ulaştırmaktır.Bu sebeple ben bir çok forumda yazılarımı yayımlamaya gayret ediyorum; ABD’den Bosna-Hersek’e kadar dış ülkeler olmak üzere cennet güzeli vatanımız Türkiye’de de faaliyet gösteren bir yarım düzineyi aşkın sitede ve forumlarda da düşüncelerimi ihtiva eden yazılar yazmaktayım.

ONLARLA BENİM DE YAKIN TEMASIM VARDIR.

Sevgili genc adam maydın,mezkur makuleyle epeyi yakından ilişkilerim var benim;kimi zaman yüz yüze gelip saatlerce ve bazen de sabahlara kadar sohbetimiz oluyor;karşılıklı MSN vasıtasıyla da yazışıyorum;onların akıl tutulması içinde bulunduklarını bilfiil kendilerine söylüyor ve kanıtlar getiriyorum..

Onlar samimi değiller,******’ü de çıkarları uğuruna paravan ve kalkan olarak kullandıkları o kadar ayan ve beyandır ki,bırakınız beni,şair-yazar merhum A.İlhan’ı azıcık takip edenler bu iddiamı çok daha belirgin olduğunu anlayacaklardır..

Sanırım onların kimler olduklarını tespit açısından bir alıntının tam zamanıdır,buyurun birlikte okuyalım:

“TURİZM VE TAZMİNAT”
Mezkur başlık altındaki pasajın içeriğine dikkat buyurun lütfen:
“..İstanbul’da bir süre önce, ‘Uluslar arası Genç İşadamları Üniversitesi’ toplanmıştı.Organizatörler,bir Filistinli’yi konuşturdular..Adam,tezini anlattı;sonra , salonda yabancılar içerisinde bulunan İsrailliler’e:

“ ‘-İsrail’i (“LAİKLEŞTİRİN”) sizi tanıyalım!’ diye dostluk elini uzattı..Buna İsrailliler gülmekle yetindiler..

“Adamın biri seyirciler arasından kalktı;Oxford İngilizcesile:

“ ‘-SAVAŞIRIZ DA LAİK OLMAYIZ!’ diye infialde bulundu.’ Oturum başkanı, ‘-Siz kimi temsilen konuşuyorsunuz?’ diye sorunca da adamın bir İngiliz Yahudisi olduğu ortaya çıkmıtı’”(1)

Ben empati yaparak diyorum ki, İngiliz Yahudisi haklı,bilinçli,şuurlu;laikliğin hiçbir işe yaramayan kart kereviz türü bir nesne olduğunun bilincindedirler.
Ancak,Avrupalı misyon şefleri,siyasetçi makulesi ve pek tabi ki başta İsrail Yahudileri Türkiye’ye geldikleri an,ayaklarıyla daha Türk topraklarına bastıkları an ve özellikle de özel konuşma esnasında niçin Türkiye’deki laikçilik düzenini metheder ve aman laikçilik düzeninizi koruyun mealinde,bizim devlet ve siyasetçilerimize sülfe etmeyi gerekli duyarlar?

Pekiyi, paçalarından çirkin karalar akan banka hortumlayan patron medyamız niçin laikçilik savunusundadır?

Dahası Türkiye’de laiklik varmıdır? Bu soruya hiç tereddüt etmeden kesinlikle yoktur cevabını verebiliriz?
Ancak,laiklik adı altında;çift kimlikli bir zümrenin resmi dini vardır;resmi şeriatlarının düzeni vardır.Laklik nerede ve niçin çıkmıştır? Ortaçağ Karanlık Avrupası’nda laikliğe niçin ihtiyaç duyulmuştur? Ve biz Müslüman Türk milletine Avrupa’dan ithal edildiği söylenen laikçiliğin ne menem şey olduğunu apayrı bir yazıda belki irdeleyeceğiz,ama Türkiye’de asla laiklik yoktur,diye iddia ile bu bahsi şimdilik kapatalım ve sadede gelelim.

Biz bu konuyla ilgili irdelemeleri iki şıkta tasnif yapıyoruz : birinci, “benzetilenler”,ikincisi de “benzetelenler”dir.

Benzetelenlere değil,onlara bu metinde sözümüz pek fazla değil de,benim sözüm benzetilenleredir;biz de,haddini aşan,agresif,çift kimlikli,halkın karşısında ve toplumun içinde toplumdan yana söylem ve sahtekâr kimliklerle dolanıp akla hayale gelmedik bin-bir türlü edepsizliği,ahlaksızlığı,kaosu gerçekleştiren parasal kaynaklarıyla,medyalarıyla çok güçlü ve örganize olmuş,örgütlü bir zümre vardır.

MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATIYORLAR.

Sıradan biz vatandaşlar onları zaman zaman Türkçe Ezan istemekle tanırız,zaman zaman kadınların da Cuma namazlarına,bayram namazlarına katılmalarını isterler ve gündemlerinden hiç düşürmedikleri de bayanların salt kendi arzu ve beğenileri,kendi inançlarının gereği başlarına örttükleri ben yazma,siz başörtüsü,bir başkası türban,bir başkası namaz örtüsü,birileri de eşarp desin bu hiç fark etmez;mezkur çift kimlikli dış güçlerin içimizdeki uzantıları ve benzetilenler ,en az bizim kadar güzel Türkçe konuşan makule ise “Sıkmabaş” diyerek sövmeyi,aşağılamayı pek severler.

Hatta,sureti haktan bir rolü de üstelenerek,(dünyayı kör alemi sersem sanarak);biz derler,Anadolu kadını,annelerimiz,ninelerimiz gibi baş örtmeyi saygıyla karşılıyoruz,ama sıkma baş,(son zamanlarda şu sıkmabaş tabirini de bırakıp,türban ile başörtüsü arasında sanki derin bir fark varmış izlenimi bırakmaya ve maval okumayı ‘Türban’a yoğunlaşmışlardır’ ) siyasî simge olarak takılmasına karşıyız,şeklinde kavaldan zurna çıkartıp maval okuduklarını da görmekteyiz.

SİZE NE?

Size ne? Türk kızları nineleri,anneleri gibi örtünmek istemiyorlarsa;kendi modern anlayışlarıyla,kendi zevklerine göre bir baş bağlama usulü geliştirmişlerse; (dahası, asla söyledikleri gibi bir siyasî simge olarak da başörtülerini takmıyorlar) ama farz-ı muhal,siyasi simge olarak başörtülerini kendi moda ve modern anlayışlarına göre bağladıklarını kabul edelim,bu kimin derdine?Siyasî simge kullanmak niçin yasak olsun ve kimin yasağı bu?

İnsan hak ve hürriyetleri; kendini ifade etme özgürlükleri var; siyaset yapma hakkı ve siyasî görüşünü sözlü,yazılı ve sembolik olarak kamuoyuna duyurma açısından temel bir insan hakkına sahibiz;kim haddini aşarak insanlara nasıl giyineceklerini tanzim etmeye kalkışıyor?



Bir dönem kara Cuma,bir zamanlar kara çarşaf,bir dönem yeşil bayrak,bir dönem irtica vs şeytanın bile şaşkınlıktan ağzını açıkta bırakacak denli şirret bir zümre onlar..

Mezkur makulenin bazılarıyla yakından tanıştığımı az önce yukarıda söylemiştim.

TÜRKÇE EZAN VAR MI Kİ? OLSA SİZ NAMAZ KILACAK MISINIZ?

Türkçe Ezan mı diyorsunuz? Böyle bir şey yok ama,siz peygamber misiniz? Vahiy alan bir Nebi misiniz? Ezan-ı Muhammedi Arapça da değil,adı üstünde Ezan-ı Peygamberî-Muhammedî’dir;dinin peygamberinin ezanını hangi kafa yapısıyla bozmaya kalkışıyorsunuz?

Farz-ı muhal,diyelim ki, -sizin paşa(!) gönlünüz olsun- uydurukçu bir ezanı kabül etsek,siz namaz mı kılacaksınız? Bu soruyu onlara yönelttiğim zaman yüz ifadelerini siz görmelisiniz;zira ben burada ne kadar tasvir etmeğe çabalasam da bihakkıyla anlatamam.

Gözleri cin çarpmışa dönerken,suratları takallus etmiş bir ifriti çağırıştırır, beyinsizdirler ya,hepten dengesizleşerek ve tiklerini mitralyoz gibi tikleterek ama ama ama,diyerek kör ördek gibi kıçın kıçın çamura kafası üstü dalıyorlar.

Böyle bir sahne karşısında ben güler ve sorumu tekrar ederim:Türkçe ezan okunsa siz namaz mı kılacaksınız?
Elleri ayaklarına,küçücük beyinleri cebel toplarına dolaşıyor.

Biraz daha sükünetli olanlar,azıcık daha akıldane olanlar ise,kilise mantığıyla,büyük bir bilim adamı ve filozof numarası takınarak, İslâm dinini zerre kadar olsun bilmediklerini (dikkat ediniz,hem de bunların nüfuz cüzdanlarında dini bölümünde ‘İslâm’ yazılıdır)
teyid ederler ve bundan haberleri bile olmaz,biz de onların karşısında güleriz,kafamızı bulur,neşeleniriz.

Hele hele başörtüsü söz konusu edilince,öylesine saçmalıyorlar ve gülünç duruma düşüyorlar ki benim karşımda..

Ah diyorum,şöyle güzel bir göbeğim olsa da kucağıma alsam ve sizin karşınızda hoplatsam,diyorum kimi zaman onlara.

Açıkça söylemeliyim ki,onlarla sohbeti severim,zevk alıyorum onlarla karşılıklı oturup mükaleme etmeyi;önlerine küçücük bir yem atıyorum,zünnarlarında sakladıkları her şeyi seriyorlar ortaya.Bu sebeble onları çoğu zaman konuştururum,ziyaretime geleceklerini önceden biliyorsam,haberdar isem,oturup derste çalıştığım olmuştur,sorular hazırlıyorum yem amacıyla.

Bir dönem epeyi yaygaralarını duman duman tüttürüp ham havya gibi yediriyorlardı Müslüman Türk Milletine:

ANNELERİNİN BAŞI ÖRTÜLÜ (ymüş) BABALARI DA HACI TAKKELİ,ELİ TESPİHLİ(ymiş)

“Ama benim de annemin başı örtülüydü,namazında niyazındaydı, babam da hacı takkeliydi,eli tespihli,namazında niyazındaydı,ikisi de hacca gittiler,hacıydılar;ancak onlar yüce dinimizi siyasete alet etmezlerdi..” şeklindeki konuşmaları karşısında benim poyralarım iyice gevşer ve amatsörlerimi kıracak denli sarsıla sarsıla gülerim.

“Pek çok güzel,hace annenizden, hacı babanızdan söz ederken,saygıdeğer bir Müslüman kimliklerinin olduğunu ihsas ediyor ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz da,söyleyin bakalım,sizin çocuklarınız ne diyecek,kime neyi anlatacaklar?:

“Benim ninemin ninesinin ninesinin ninesi başı örtülü, namazında niyazındaydı, dedemin dedesinin dedesi hacıydı; başında hacı takkesi,elinde tespihi eksik olmazdı ;ama annem ile babam dinimize don biçiyor,maval okuyor,kavaldan zurna çıkarıyorlar; annem ile babamgiller devletin gücünü de ele geçirip hırsızlıklara,yolsuzluklara alet ediyorlar,diyeceklerdir kesinlikle.Zira sizler çocuklarınıza güzel bir şey bırakmıyorsunuz,dininize (!) limon sıkıyor,keyfemayeşa amentü uyduruyor,tırı-vırı oynuyorsunuz,vah size vahlar size..” dedikten sonra,bir süre onları izlerim,tepkilerinin nasıl olacağını kestirmeye çalışırım;genel de başları başka taraflara dönmeğe,kanal çevirmeye,yanımızda bulunan aile fertlerinden biriyle kuru fasulyanın ne büyük nimet olduğundan söz etmeye yöneliyorlar.Ama ben bırakmıyorum ,sürdürüyorum konuşmamı,düşüncelerimi aktarıyorum:


“Benim ninem Varvara Petrovna idi; Müslüman değildi,başı bazen açık bazen kapalıydı;hacca da tabi olarak gitmemişti..Dedeme gelince , adı Alyoşa idi,keferenin biriydi,çoktan cehennemi boyladı;bu dünyadaki yaşamının esası ne olduğunu anlayamadı,hayatı boyunca bir tek güzel tohum ekemedi,nasipsizin biriydi dedem;hakka düşmandı,hakikatı görünce,kırmızı gören İspanyol öküzüne döner,sağını solunu,çevresini kırar geçerdi;benim dedem aslında öküzün biriydi.

Babam ve annem ise bu dünya yaşamının gerçeğini biliyorlardı,ölüm ötesi ahiret yaşamına ve mahşer gününe inanıyorlardı;Müslüman idi benim ebeviynim.

“Ne mutlu (!) size ki,dedenizle,ninenizle övünebiliyor,yüce kişilikleriyle göneniyorsunuz; sizin dedelerinizin dünya hayatını ben kendime düstur edindim;ancak ben suya sabuna ,zülfü yare dokunurum;bu da sizin işinize gelmiyor ve bana bühtan edip,dinimi siyasete alet ettiğimi pavlıyorsunuz,iyi bilin umrumda değil.Ben çamur tutan duvarlara billür gibi su püskürtürüm,bu da benim meşrebim..”

Sevgili genç adam maydın,kendi aralarında biz Müslüman Türk Milleti-devletinden söz ederlerken “Acı soğan” ve ya “ Karatürkler” adıyla bahsederler,kendileri için de, “Beyaz Türkler” diyerek isimlendiriyorlar..

Sevgili Maydın,siz hiç mi hiç endişe etmeyin,benim Şehir Hamamı sitesine bir zararım olmaz,ne dediğimi,neyi söylediğimi çok iyi bilirim; borozan duymuş beygir gibi tepinenlere siz de gülün geçin,çekilin istiyorsanız bir kenara,eğlenin,seyredin onları,dikkat ediniz paçalarından nasıl da karalar akıyor,gizlemeye çabalamaları ise daha da zevk verici bir seyir oluyor doğrusu.

Onların ******çü-Kemalist;laikçilik söylemlerinin tek amaçları var:devr-i şeâmetlerini sürdürmek,halkımızın ensesinde boza pişirmektir,yetim,öksüz malı yemektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa bîhaçlı
Profösyonel Kullanıcı
Profösyonel Kullanıcı
mustafa bîhaçlı


Mesaj Sayısı : 66
Yaş : 68
Localisation : YALOVA-AYAZMA
Kayıt tarihi : 02/08/06

ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2) Empty
MesajKonu: Geri: ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2)   ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2) EmptyCuma 15 Eyl. - 18:42

devam...
“ATATÜRKÇÜ DERNEKLERİN ÇOĞU MASON”
“Ulusalcı” “******çü” gibi isimlerle faaliyet gösteren bir çok derneklerin mason oldukları bilinmektedir.Örneğin İstanbul’daki 45 ******çü derneğin 43 tanesinin mason olduğu kamuoyuna duyuruldu;bu tür derneklerin ABD’yle yakın ilişkide oldukları,ABD’den milyonlarca dölâra bali para aldıkları; son olarak Avrasya Projesi ile gündemde yer aldıklarını,projenin mimarı da ABD’nin olduğu bilinmektedir.(2)

Türkiye gündemini ve siyaset platformlarını takip eden okur-yazarlarca da malumdur ; mezkur ifrit makulenin çoğu daha dün denebilecek kadar yakın zaman öncesi,Marksist,Leninist,Mao ,Troçki sempatizanları,külliyen ateist-Komunist idiler,bugün de geçer akçe olarak isim ve tabelalarını değiştirip mezkur isim ve görüntülerle arz-ı endam etmektedirler.

“TÜRK MASONLARI İSRAİL’E BAĞLILIK YEMİNİ VERDİLER”..

Hiç düzenli biri olmadığımı söylemeliyim ve çoğu kere kendime öfkeleniyorum;henüz elektronik arşivimi de oluşturamadım,yılların birikimi olan bazı belge ve basın kûpürlerimi düzenli bir şekilde de oluşturamadığım için gerektiğinde,-zihnimde taptaze canlanmasına rağmen- aradığımı bulamamak beni sıkıntıya sokuyor.
Bu kez,bir metni ararken, vaktiyle okuduktan sonra kesip sakladığım, daha doğru bir söyleyişle gelişi güzel yığdığım gazete haberlerinden biri önüme tevafuken düştüğünde nasıl sevindiğimi anlatamam,tam da bu yazıya ilişkin bir gazete haberini şuraya aktarayım özetle:

Uzun yıllar TRT’de ve Sağlılık Bakanlığı’nda “Uzman kadrosu”nda görev üstlenmiş,24. dereceden bir Mason olan Yücel Katırcıoğlu, basına verdiği açıklamada, “Türk Masonları İsrail’e bağılılık yemin ettiler.. Bunlar
Doğrudan İsrail Mason Locaları’na üyedirler”(3)şeklinde açıklama yapmıştır.

İSTANBUL’U KERBELÂ’ YA ÇEVİRMİŞLERDİ

Mezkur gazete haberini alıntıladıktan sonra bakınız, bilfiil yaşadığım; gözümle gördüğüm bir trajediyi size de kısaca aktarayım:

Yıl 1993’un Haziran ayı; öteden beri muzdarip olduğum kronik bir hastalığıma şifa aramak amacıyla;daha önceden yaptığım temaslar sonucunda,İstanbul’da Cerrahpaşa Hastahanesi’ne yatarak tedavi olmak üzere,Yalova’dan bindiğim (halkın arasında) eski Ekspres Vapuru’yla Kabataş’a indiğimizde İstanbul’un nasıl bir Kerbelâ’ya çevrildiğini gördüğümde dona kalmıştım.

Kesinlikle kentin merkezlerindeki meydanlıklarda küçük dağlar gibi çöpler yığılmış,metangazı koca kenti kuşatmış,gökten abanan kirli,kara bir örtüyle kaplıydı.

Yukarıda adını zikrettiğim üniversite hastanesinde tam 33 gün filen yatarak tedavi olmaya çalışırken,yattığım günler boyunca,hastanenin musluklarından tek damla su akmadığını söylersem,bugünku gençlerin hafsalalarının alamayacağını biliyorum ama İstanbul ile teması olan büyüklerine ve İstanbullu akrabalarından özellikle ayrıntılarıyla anlatmalarını isterim.

Hastane koridorları ve hasta odaları da dahil olmak üzere tamamen bir su deposunu andırıyordu;çünkü çalışan personel olsun,hastalar ve hasta yakınları,hasta bakımcılarının su ihtiyaçları o zamanlar on binlerle ifade edilen su mafyalarının su istasyonlarından ücret karşlığında temin edilmek zorunluluğu vardı;kesinlikle 33 gün süreyle musluktan yüzümüzü bile yıkayacak su akmadığına göre banyo da yapamıyorduk; su mafyasına su parası ödediğimiz gibi,bir de banyo yerini tutacak üstümüzü başımızı silinerek kolonya almak bir mecburiyetti,başka seçenek asla yoktu.

İstanbul’u Kerbelâ’ya çevirenlere gelince;bugunkü CHP’ye hulul eden ve çağdaşlığı,bilimselliği,modernliği kimseye bırakmayan SHP’nin elindeydi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı.

Onlar,1989 seçimlerine gidilirken,yeri-göğü inleterek bas bas bağırıyorlar,halka nasıl hizmet edeceklerini söylüyorlar ve İstanbul’un yoksul ailelere çocuklarının sağlıklı beslenmeleri amaçlı bedava süt dağıtacaklarını vaad etmiş ve Haliç’i temizleyip gözleri gibi mavi yapacağı vadiyle İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’na seçilen ANAP’lı Bedrettin Dalan’ın yerine seçilmişti SHP adayı Prof.Nurettin Sözen.

Çok çağdaş,çok bilimsel,çok modern olduğu izlenimi veren,bu minvalde maval okuyan mezkur siyasi parti;İstanbul’un çevresindeki doğal su kaynaklarını rehabilite edip,İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak amacıyla isale hattı inşa etmek yerine; Almanya’dan on binlerce Mark’a mal olan yağmur bombaları alıp göğü bombalıyor,yağmur bulutlarını aşılamaya çabalıyorlardı; bulutları yağmura aşılayamadılar ama İstanbul’u Kerbelâ’ya çevirdiler/di;sayelerinde

ANAP’lı başkan Haliç’i gözleri gibi mavi yapamamış,temizleyememişti; ama seçimi kaybettiği akşamın sabahına kadar yolsuzluklarını açığa çıkartacak yazılı belgeleri,faturaları ateşte yaktıkları basında yazılmış,çizilmişti;kötüden beter etmiştiler dünya kültür ve sanat kenti İstanbul’u...

Yoksul çocuklara süt dağıtacaklarını vaad eden aslan sosyal demokratlar; (Bu deyim de Erdal İnönü’ye aittir) ise,karınca kararınca akan İstanbul’un suyunu temin eden İSKİ’yi piksileşmişlerdi;çifter kadınlarla haşnai fişnalarla İSKİ su yerine pislik üretir hale gelmişti.

Öylesine pislik üretmişlerdi ki,senelerce gizlediler ama pislik gizlenecek halde değildi ve Kerbela’ya dönüştürdükleri İstanbul’u milyarlarca dölar yolsuzluk skandalarıyla çökertmişlerdi.

İSKİ yolsuzluğunda isimleri geçen en üst düzeydeki parti yetkilileri,bakanların yanı sıra bir de iki Yahudi Hahamı vardı;PİNTO ve ARON adındaki iki Yahudi götürdüklerini kâr yaptılar..

Milyonlarca dölarlık yolsuzluk skandalını partide ve Belediye çalışanları arasında en alt tabakadaki sorumlu İSKİ müdürü Ergun Göknel’e yıktılar;bütün suç ondaydı,günah keçisi olduğunu ilân edip işi sıyırdılar; yolsuzlukların tümünü o yapmıştı..Halen,Löndra Hava Alanı, Heatrov’da Ergun Göknel’e bir çanta dolusu dövizi kimin verdiği bilinmemektedir.

İSTANBULU SUYA KAVUŞTURAN ADAMI HAPSETTİLER.

Bütün bunların ardından bugün Başbakan R.T.Erdoğan’ın yıldızı parlayacak ve Kerbela’ya SHP’nin çevirdiği İstanbul’un Büyük Şehir Belediye Başkanlığı koltuğuna Refah Partisi’den seçilip oturacaktı..Sorunların altından kalkabileceğini kimse inanamıyordu ama RP kadrosu herkesi şaşırtıp İstanbulu kısa bir süre içinde yaşanabilir kent haline getirdiklerini de kimse inkâr edemez.
Millî Görüş iddia ve projeleriyle; (benim bir yıl sonra tekrar aynı hastaneye gittiğim de) lavabo taşını delecek kadar şiddetli ve bol su aktığına; kentin meydanlarındaki dağ gibi çöplerden eser kalmadığına tanık olmuştum.

Sonrası ise bambaşka bir seyir gelişti o da apayrı bir yazı konusu;İstanbul’u suya kavuşturan RP’li Belediye Başkanı R.T.Erdoğan, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında yazılıp tirat olarak okunan,o dönemin ruh ve mücadelesini temsil eden tirad-şiiri okudu gerekçesiyle bugünkü Başbakan,o dönemin İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı R.T.Erdoğan bölücülük yaptığı iddiasıyla hüküm giydi ve hapis yattı

İşgalci Hıristiyan Batı’ya karşı söylenen ve Müslüman Türk Milleti’nin mücadele ve istiklal aşkını bileylemek amacıyla kaleme alınan; Anadolu’yu Müslüman Türk Milleti’ne yurt yapan; 120 bin mevcutlu Haçlı Ordusu’na karşılık 50 bin kişilik Yeni Çeri ordusuyla dikilen 1071 Malazgirit Meydan Muharebesi’nin muzafer Kumandanı;Müslüman Büyük Türk Milletinin Büyük Hakanı Muhammed Alpaslan’ın Bizans/ Haçlı Kumandanı Romen Diojen’in Selçuk Hakanı’nın başında bulunduğu İslam Türk Ordusu’nu nasıl perişan edeceğini ve atlarını İsfahan’da sulayacağını,Türk yurdunda kışlayacağı; camileri ahıra çevireceği şeklindeki meydan okumasına Müslüman Büyük Türk Milleti’nin Büyük Hakanı Muhammed Alpaslan’da Romen Diogene:
“Mü’minler askerimiz,
Camilerimiz kışlalarımız,
Miferimiz kubbelerimiz ,
Süngümüz minarelerimiz .”(4) şeklindeki cevabi meydan okumasının ruhundan rahatsız olan cibiliyetlerinin ne olduğu artık çok iyi bilinmektedir.Onlar,Müslüman Büyük Türk Milleti’i ve Büyük Türk Hakan’ı Alapaslan’ı değil, Bizans Kumandanı Romen Diogen’le aynı karakterdedirler,dervişin fikri ne ise zikri de odur,denmiştkir.

Dip notlar:
1)Prof.Mim Kemal Öke,Türkiye gazetesi,25.9.1990.
2)Zaman gazetesi,11.9.2005.
3) Millî Gazete,15.10.1993.
4)Mezkur tiradın asıl metnini bulamadığım için,hafızamda kaldığı kadarıyla,mealen verdim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ONLAR MI;HİÇ CİDDİYE ALMIYORUM?(2)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Siyaset :: Genel Siyaset-
Buraya geçin: